Değerli okurlar hoşgörülü olmak, saygı duymak ve saygı görmek insan toplumlarının kalıcı barış ve huzur ortamında yaşayabilmelerinin vazgeçilmez şartıdır. Bu sadece bugün değil yarınlar için de böyle olacaktır.
Herhangi bir konu üzerinde sohbet ve tartışmalarımızda kişi ve kişileri ayırt etmeden İnsanları sevmek ve bir bütün olarak görmek gerekir. Farklı dinlere, farklı millete, farklı düşüncelere sahip olsak da insanların yani hepimizin bir bütün olduğunu ve insanın her şeyin üstünde değeri olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bu hoşgörülü ve saygılı tutumumuzu sadece söylemde bırakmayıp eyleme de geçirmeliyiz ki bu iki karakter anlam kazansın.
Karşımızdaki her görüşten insanlara her zaman hoşgörülü şekilde yaklaşmak, görüşlerine katılmasak dahi saygı çerçevesinde kırmadan dökmeden ötekileştirmeden konu üzerinde tartışabilmeliyiz. Karşı görüşteki insanların üzerine kırmızı şal görmüş İspanyol boğaları gibi gitmemeliyiz. Bunun hiç kimseye fayda sağlamadığını yakın çevremizden görüyoruz.
Mevlana’nın kim olursan ol gel, Yunus Emre’nin sevelim sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz öğütleri sevmek ve hoşgörü esasına dayanır. Bu nedenle onların öğretileri insanları dostluğa ve kardeşliğe birbirlerini anlamaya, birbirlerine zulmetmemeye, hoşgörüye ve barışa çağırır.
Unutmayalım ki dünya bir sahnedir. Tüm insanlar sadece birer oyuncudur. Kimileri oyuna girer, kimileri oyundan çıkar. Bu böyle ebediyete kadar sürer. Bu oyunda gaye gerçekleri savunup hak hukuk gözeterek fark yaratmak olmalıdır. Sonuçta asıl mesele oyuna nasıl başladığın değil, nasıl bitirdiğin önemlidir.
Rahmetli dedemin bana bir öğüdü vardı. Bu sürekli aklıma gelir, hiç de unutmam. ‘’Yaşarken de, ölünce de, arkamızdan söven değil, öven bir toplum bırakabilirsek ne mutlu bize derdi.’’
Kalın sağlıcakla.