Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

İlhan Erdem Yazdı… Ahmet Haşim’in gözüyle anadolu

Bugün sizleri tarihe kısa

Bugün sizleri tarihe kısa bir yolculuğu çıkaracağım. Anadolu’nun yoksulluk yıllarına düşünün zengin Soylu bir aileden gelen Şair edip bir şahsın mektubunda saklı gerçekleri göreceksiniz. Buyrun başlayalım.

Ahmet Haşim Bağdat’lı Soylu ailelerinden Alusizadeler’dendir. Türk Edebiyatı ve Sembölizminin Üstadlarındandır. İlk ve Orta eğitimini babasının memuriyeti sebebi ile zor şartlar altında okumuştur. Aslında benim Bu yazımda işlemek istediğim konu Ahmet Haşim’in Anadolu’dan Arkadaşlarına yazdığı mektuplarda ki Anadolu’nun o yıllarda ki hali pürmelâlidir.
Gün geçtikçe Günümüzde Kapitalizm ve Ekonomi kıskacında bunalan Türk halkı ve özellikle köylüsünün durumunu karşılaştırmaktır.

AHMET HAŞİM’İN MEKTUPLARI

Ahmet Haşim beyin Refik beye (EminÇölaşan’ın dedesi) yazdığı mektup çok acıklıdır aslında ancak şimdi ki nesil bunu bilemez sanıyorum. Sizlere Bu mektubu alıntılar ile yayınlıyacağım. Bu yazıma düşüncelerinizi yazabilirsiniz. Mail adresimden,Sosyal medyadan mutlaka dönüşlerinizi bekleyeceğim. Eğer izniniz olur ise isimli yada isimsiz sonraki yazılarımda bunları paylaşacağım. Yalnız Mektuplar bayağı uzun olduğu için alıntılar ile konulara göre birleştireceğim malum gazete köşesinden bir kaç yazıda ancak tefrika edebiliriz…

Anadolu İnsanının Beslenememesi üzerine; Niğde’den yazılan satırlar; En zenginlerinin evinde geçirilen bir gecenin sabahında, nefis bir yemek diye sofraya getirilen suyla pişmiş uğursuz bir fasulyenin bağırsaklarda sebep olduğu gazlar ve ıstıraplar ile uyanılıp da anlaşıldığı zaman, bu akılsız kardeşlerin (Anadolu insanının) amaçsız hayatına, boşa giden üstün gayretle çalışmalarına karşı derin bir üzüntü duymamak mümkün değildir.

Refik, Ankara’da, Almanya imparatorunun Anadolu hastalıklarını incelemek üzere gönderdiği bir tıp heyetinin bazı büyük rütbeli ileri gelenleriyle görüştüm.

Bunlar bir seneden beri her gelen hastayı ücretsiz muayene etmek ve mümkün olduğu kadar incelemelerini sağlıklı kişiler üzerinde mektep talebesi gibi yapmak suretiyle şunu anlamışlardır ki, Anadolu Türklerinin karınları kurtlarla yüklü ve kanları bu kurtların salgıladığı parazitlerle dolu bulunuyor.

Cinsi, (insanlığı) yakın bir yok olmayla tehdit eden bu hâlin sebebi neymiş bilir misin?
Beslenme eksikliği.
Her ne kadar garip görünse de Anadolu Türkleri henüz ekmek yapımından bile habersizdir. Yedikleri mayasız bir yufkadır ki, ne olduğunu yiyenlerin midesine bir sormalı.
Türk milletinin Beslenememesi Alman Askeri doktorların dikkatinden kaçmıyor, Kendiside Almanya’da tedavi gören Ahmet Haşim bey kendisi Soylu bir aileden geldiği halde vazife yaptığı yerlerde ki olumsuz koşulları dertlenerek anlatması bizlere bir ibretlik vesikadır. Bugün günümüzde dahi doğru düzgün beslenemeyen Türk vatandaşları var. Bu konular hakkında olumlu olumsuz cevaplarınızı bekliyorum. Mektupta ki ulaşım sorunlarına hiç girmiyorum dahi Hastalıklar ve Yaşanan zorlukları yansıtması için alıntı yaptığım kısım gayet açık zannımca…

Bu mektup Manisa Milletvekili Refik Şevket İnce’ye kaleme alınmış, Yıllarca türlü Hastalıklar ile boğuşan Ahmet Haşim bey Büyük bir şairdir. 1920 -22 yılları civarında Bursa Orhangazi ilçesinde Babaannem Emine Erdem’in anlattıklarını hatırladım. İster istemez. Özellikle Selimiye Kışlasına gider iken Gülcemal Vapuruna yetişmek için Armutlu yolunda yaşadıkları, Çiçek patateslerini yemeleri aklıma geldi. Hatta Sivas Gürün’de Atın dışkısından Arpaları ayıklayan köylüleri anlatıyor hocalarımız. Türk milleti bu günlere kolay gelmedi. Çektiği yokluğu, zorlukları ulus olma yolunda verdiği mücadeleyi kimse unutmasın.

Uzun zamandan beri bu yazıyı yazmak için uygun koşullar kolluyordum. Karadeniz gezimde Ata Toprağım Artvin’in koşulllarını, Trabzon’da ki şartları, Konya’da ki, ve daha önce gezdiğim yerlerin şartlarını hep inceledim. Yani uzun bir dönemin bilançosu diyebiliriz. Türkiye tabii olarak o eski Türkiye değil, ancak dış borçlanma korkunç boyutlara gelmesine rağmen halen ülke refah seviyesi istenen, özlenen seviyede olduğunu göremiyorum. Osmanlı’nın gerek yerel gerekse idarî memurundan paşasına rüşvet karşılığında iş yaptığını arşiv belgelerinde gördükten sonra günümüz şartlarında değişen bir şey olmadığını üzülerek görmekteyim.
Türk Aristokrasi sınıfının durumunun içler acısı olduğu gerçeği apaçık ortadadır. Asıl vahim olan şey ise Türk köylüsü, Türk işçisi’ne inemiyen kucaklayamıyan her oluşum ve düşünce benim gözümde güdüktür. Yıllar önce Atatürkçü Düşünce derneğinden bu yüzden istifa etmiştim. İyi ki de etmişim. Milli bayramlarda Atatürk anıtına çelenk koymaktan başka bir şey yapmayan, Bir dernek klüp adına ne derseniz değin boştur. Türk Ocağı deseniz evlere şenlik bir durumda yani anlayacağınız Türk köylüsü ve İşçisi sahipsiz sendikaların kucağında siyasî ikbal peşinde koşanların oyuncağı durumdadır. Köylü ise siyasetçilerin elinde maalesef oyuncak olmuştur. Beslenme şartlarına hiç girmek istemiyorum. Kaç eve düzenli et girdiğini bilemiyorum. Bugün Türk köylüsü Köy Enstitülerini mumla arıyor mumla.
Uzun lafın kısası Türk köylüsü kendi arasında kucaklaşıp kooperatifleşmez ise yok olmanın eşiğinde.
Öncelikle Orhangazi köylüsü ve Türkiye’de ki Köylerin en ücra köşedekilerin bir an evvel şirketleşme yoluna gitmelidir. Birlik olmalıdır.

Mahlasa gerek yoktur, Ricaül Gayb’ın erenleri işini bilir. Mirasına ve Misyonuna sahip çıkamayan Devlet’te Millet’de ağır terbiyeden geçer.Haftanız ve gününüz güzel Hızır Nebi ve Ricaül Gayb erenleri yoldaşınız olsun…