Saadet Partisi İlçe başkanı Yakup Yıldırım, 10 yıl öncesine vurgu yaparak, Ortadoğu’nun gayrimeşru çocuğu İsrail’in abluka ve ambargosu altındaki Gazze’ye insani yardım malzemesi götürmek amacıyla Antalya Limanı’ ndan hareket etmişti Mavi Marmara. Uluslararası sularda siyonist İsrail’in en seçkin timi tarafından kalleşçe saldırıya uğramış ve on vatandaşımızın şehit edilmesi ile son bulmuştu yolculuğu. Aslında bu saldırı sadece bir yardım gemisine değil, Türkiye özelinde ümmetin izzetine ve onuruna yapılmış bir operasyondu. İlk zamanlar ‘’Gerekli izinler zaten tarafımızdan verilmiştir!’’ diyen siyasi otoritenin daha sonra, ‘’Giderken dönemin başbakanına mı sordular?’’ demesi; Davos’ ta ki çıkışın ardından Siyonist İsrail’ le gerilen ilişkilerimizin normalleşmesinin ilk adımıydı belki de. Dönemin başbakanı Erdoğan’ın bu söylemi Gazze ve Filistin’ i kırmızı çizgisi olarak benimsemiş ümmeti ve vicdanları yaralamıştı. Bu konuyla ilgili Pensilvanya’da ki Fetö’ nün elebaşı olan zatla aynı söylemleri dillendiriyor olmasını saymıyoruz bile. Dahası bu söylem Türkiye’deki samimi Müslümanların uluslararası insani yardım kuruluşu olan İHH’ ya karşı bir anda bakışını değiştirmesine vesile olmuştu. Üstüne bir de İsrail ile yapılan adına anlaşma dedikleri paçavra durumu kurtarmaya yetmedi bile. Bugün iki ülke arasında yapılan bu mutabakatın 4. Yıldönümü. AKP iktidarının onayı, Feridun Sinirlioğlu imzası ile varılan mutabakatın bir tarafında Ankara diğer tarafında Kudüs olmasını bu millete izah edemedikleri gibi talep edilen 20 milyon dolarlık tazminatla zafer kazandıklarını iddia etmeleri de bu olayın tuzu biberi olmuştu dedi. Yakup Yıldırım açıklamasının devamında şunları söyledi; Gelinen bu noktada bir yandan siyonist İsrail’e terör devleti diye hitap edip diğer yandan yıllardır süren zalimliğine rağmen aramızdaki ticaret hacmini en üst düzeye çıkarmak uluslararası diplomasi veya reel politika ile açıklanacak bir durum olmadığı açık ve nettir. Söylemlerin iç kamuoyunu eylemlerin ise siyonizmi memnun ettiği bu tutum ve anlayış ancak şuursuz bir yönetim anlayışı ve siyasi otoritesizlikle açıklanabilecek bir durumdur. İsrail’ le yapılan bu anlaşmadaki maddelerden çok muhatabın başkenti olarak kabullendikleri Kudüs olması da ayrı bir garabet örneğidir. 10 can ve elliden fazla yaralıya mal olan bu hazin olayın bedelinin yirmi milyon dolarlık maddi hasar gibi görülmesini ve siyonist İsrail’e hakettiği karşılığın verilmemesini anlaşmanın yıldönümü vesilesiyle bir kez daha kınıyoruz. Netice itibari ile Mavi Marmara özgürlüğün timsali ve maviliği, ümmetin hüzün karası olan vicdani bir meseledir. Bu vicdani meseleyi ve abluka altındaki Gazze’yi kendine dert edinmiş ihlaslı ve samimi Müslümanların gayreti ile yola çıkmış Mavi Marmara şehitlerini de bir kez daha saygıyla yad ediyor ve Allah’tan rahmet diliyoruz.