Siyaset kavramı, sosyal bilimlerdeki birçok kavram gibi, herkesin üzerinde mutabık kalabildiği bir tanımlamaya sahip olamamıştır. Birbirinden farklı bilim dallarının, sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin ve bireylerin siyasetin farklı yönlerini öne çıkaran tanımlamaları mevcuttur. Bu birçok siyaset tanımlamalarının ayrıntılarına girmek bu yazının konusu değildir fakat bir tanımı bu yazının konusu için önem arz etmektedir. Siyasetin bu yazı için önem arz eden tanımlaması kaynakların kullanımı ile ilgilidir. Siyaset, bu yazının yazarına göre devletin sahip olduğu maddi/manevi kaynakların kontrolünü ele alma ve bunların dağıtımında söz sahibi olma yarışıdır. Maddi/manevi kaynaklar derken devletin hazinesinden, bakanlıklardan, belediyelerden, devlete ait kadrolardan bahsedilmektedir. Gelişmiş demokrasilerde iktidarlar tarafından bu kurumlara ait kaynakların dağıtımı anayasada belirtilen kanunlara göre yapılmaktadır. Bu yapılırken de kamu yararı gözetilerek ehliyet ve liyakata göre hareket edilmektedir. Örneğin bir bakanlığa veya belediyeye ait ihale ve şartları, şeffaf bir şekilde kamuya bir başka ifadeyle halka açıklanır daha sonra bu ihale için sunulan tekliflerden bir siyasi kişiye, bir gruba, bir siyasi partiye yakın olanların teklifi değil kurum için en az maliyetli olanı tercih edilir ve böylece kamu yararı sağlanmış olur. Yine aynı şekilde bir kamu kurumuna memur alımında da öncelikle bu ihtiyacın tüm kamuya açıklanması ve şartları sağlayan adaylar arasından ehliyet ve liyakat gözetilerek adaletli bir tercihin şeffaf bir şekilde yapılması kaynakların adil dağıtımında önemlidir. Bunlar kaynak dağıtımı ile ilgili sadece birkaç örnek. Türkiye’de de kaynak dağıtımı ile ilgili gelişmiş demokrasilerin anayasasında yer alan benzer kanunlar olduğu halde süreç bu şekilde maalesef işlememektedir. Sürecin bu şekilde işlemediği geçtiğimiz günlerde yapılan bir sosyal medya paylaşımı ile bir kez daha tecrübe edilmiştir.
Geçtiğimiz günlerde bir kadının sosyal medyadaki bir paylaşımı o gün en çok konuşulan konu olmuş, bu konu Türk toplumunun kronikleşmiş sorununu bir kez daha topluma hatırlatmıştı. Konuşulan konu, yazının anlatmak istediği fikir açısından ismi önemli olmayan bir kadının “Güzel odamdan günaydın” mesajı ile bir fotoğraf paylaşarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde kendisine bir iş pozisyonu “lutfedildiğinin” öğrenilmesiydi. Bahsi geçen hanımefendi bu pozisyonu, aldığı eğitim, sahip olduğu iş tecrübesi nedeniyle değil sadece CHP üyeliği nedeniyle elde etmişti. Bu durumun ortaya çıkmasıyla daha demokratik, özgürlükçü, adaletli bir ülkede yaşamak isteyen vatandaşlar duruma itiraz etmiş hanımefendi de sosyal medya hesaplarını kapatmak zorunda kalmıştı. Bu duruma itiraz edenler arasında, 2004 yerel seçimlerinden günümüze dek ülkedeki çoğu belediyeyi yöneten ve yönettikleri belediyelerde buna benzer olaylar yaşandığı halde onlara ses çıkar(a)mayan AKP’ye yakın yazarlar da yer almıştı. Daha demokratik, özgürlükçü ve adaletli bir ülke için itiraz eden vatandaşların aksine AKP’ye yakın yazarlar fiille değil faille ilgilenmiş ve CHP ile İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu üzerinden itirazlarını dile getirmişti. Daha önce de ifade edildiği gibi burada kadının adının bir önemi yok. CHP belediyelerinde de ilk kez böyle şeyler yaşanmıyor. Eşine belediyede makam uyduran, oğlunu genel müdür yardımcısı yapan, kardeşini belediyeye ait şirketlerin başına getiren CHP’li başkanların haberleri medyada daha önce yer almıştı. AKP’li belediyelerin de bu konuda, pek dillendirilmese de, karnesi çok kötü. Görüldüğü gibi burada önemli olan kişiler ve partiler değil, önemli olan siyasi parti fark etmeksizin bu yollara sapılıyor olması. Bir başka ifadeyle kişiler, partiler değişse de zihniyetin değişmiyor olmasıdır.
Yazının başında siyasetin önemli bir görevinin devlete ait kaynakların kamu yararı gözetilerek ehliyet ve liyakata göre adil bir şekilde dağıtılması olduğu belirtilmişti. Bakanlıklar nezdinde ihalelerin hep aynı yüklenici firmalara verilmesi, parti fark etmeksizin borçlu belediyelerin çokluğu ve bu belediyelerde particilik yarışlarına girilmesi Türkiye’de siyasetin bu görevinin çok da iyi yapılmadığını göstermektedir. Bu olaylarda belediyeler, partiler, şirketler, siyasetçiler farklı olsa da devleti ve toplumu daha müreffeh bir hale getirmeyen zihniyetleri ortaktır ve bu zihniyet değişmelidir.