Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Psk. Dnş. Miraç Bilgin Yazdı ”Ya Deprem Olursa? ”

Ülkemizde yaşanan depremlerle binlerce

Ülkemizde yaşanan depremlerle binlerce insan hayatını, sevdiklerini, sahip olduğu birçok şeyi ve yaşadığı yeri kaybetti. Bu doğal afetler sadece depremi yaşayan kişileri değil, toplumumuzda büyük bir oranı travmatize etti. Yaşadığımız ülke bir deprem ülkesi ve bu coğrafyada deprem kader olmak zorunda değildi. Fakat biz bunu şimdi psikolojik olarak ele alalım.

“Seismophobia” olarak tanımlanan deprem korkusu veya deprem fobisi, kişinin yaşadığı ölüm veya sevdiklerini kaybetme korkusudur. Deprem korkusu (seismophobia) iki şekilde görülmektedir. Bunlardan biri depremi doğrudan yaşayan biri olarak, diğeri ise depremi yaşamadan dolaylı olarak deprem haberlerine ve görüntülerine tanık olaraktır. Dolayısıyla depremi yaşamış olmak veya yaşamadan deprem haberlerine maruz kalmak da deprem korkusuna neden olabilmektedir.
Bu korkunun olması doğal çünkü biz canlılar olarak ancak korkarsak kendimizi tehlikelerden koruyabiliriz. Düşünün, doğada gezintiye çıkıyorsunuz ve karşınıza birden yırtıcı bir hayvan çıkıyor. Bu durumda beyin iki türlü tepki veriyor. ‘Savaş!’ ya da ‘Kaç!’ ve fakat beynimizin verdiği üçüncü bir tepki var. Bu da ‘Donakalma tepkisi’ olarak adlandırılıyor.

Doğal afetler, bir anda gerçekleştiğinde beynimiz bu modu aktive ediyor. Dolayısıyla, kişi o noktada donup kalıyor. İşte travmatik deneyimler sonucu belirtiler de bu donakalma tepkileri sonrasında ortaya çıkıyor. Bu belirtiler; yorgunluk, bulantı, baş ağrısı, tikler, baş dönmesi, hafıza problemleri, dikkat sorunları, karar vermekte güçlükler, uyku problemleri, sık ağlama, tedirginlik hali, isteksizlik, kaygı, depresyon, suçluluk düşüncesi, kendisine veya başkalarına zarar geleceği beklentisi şeklinde ortaya çıkabilir.
Deprem sonrasında kişinin algısı değişebilir ve dünyayı ‘’Dünya tehlikeli bir yerdir.’’ şeklinde algılayabilir. Bu algıyı yeniden şekillendirmek için birkaç davranış geliştirebiliriz.

 

Örneğin; birincil dereceden travmatize olan kişiler, daha güvende hissettikleri yerlerde bulunabilir. İkincil travma yaşayan kişiler ise, bir süre sonra tekrar eski rutinlerini oluşturabilir. Her iki grup da kendisini hazır hissettiğinde, çevresinin de desteğiyle yaşadığı zor duygulardan kaçınmamaya gayret edip bunlar üzerine konuşabilir. Ailece toplanmak, deprem anında neler yapılabileceği ve kendimizi nasıl korumaya alabileceğimiz konusunda konuşmak; örneğin deprem çantası hazırlamak (deprem çantasını devamlı görebileceğiniz bir yere koymayın) depremle ilgili kaygımızı azaltabilir. Bizler bu kaygıyla başa çıkmaya çalışırken çocuklarımız da bizlerin başa çıkma stratejilerini gözlemleyen kişilerdir. Çocuklar yetişkinleri örnek aldığından dolayı ebeveynin sakin kalmaya çabalaması ve depremle ilgili çocuğunun yaşına ve gelişim dönemine uygun doğru bir açıklama yapması gerekmektedir.

Deprem korkusunu yaşamak, hiç beklenmedik bir duruma karşı verilen oldukça normal bir tepkidir. Bu nedenle deprem korkusunu yaşarken olumsuz duygu ve düşüncelere kapılmamız son derece doğaldır. Ancak depremin ardından 1 ay geçmesine rağmen, rutin hayatlarımıza dönmekte güçlük çekiyorsak, endişelerimizde yavaş yavaş azalma gözlemlemiyorsak ve günlük işlevselliğimizde düşüş söz konusu ise bir uzman desteği almak bu noktada çok önemli rol oynamaktadır.

 

 

Mersin Escort Muğla Escort Bodrum Escort Alanya Escort Antalya Escort Ankara Escort Kocaeli Escort İzmit Escort Eskişehir Escort Kayseri Escort Marmaris Escort İzmir Escort İstanbul Escort