İlk kitabı Diyalektik Yazılar’ın Ritim Sanat Yayınları’ndan çıkmasının mutluluğunu yaşayan Orhangazili gazeteci Alparslan Çakır, 16 röportajın ve bir köşe yazısının yer aldığı eseri Yeni Lider Gazetesi’ne anlattı. Yapıtın, 32. yaşına girdiği 24 Ekim’de çıkmasının en özel doğum günü hediyesi olduğunu söyleyen Alparslan Çakır, kendisini hiçbir zaman yazar olarak tanımlamadığını ifade etti. Diyalektik Yazılar’ı kitap hâline getirmeyi aldığı olumlu görüşlerin ardından düşündüğünü kaydeden Çakır, diyalektik kelimesinin esere yakıştığını belirtti. Okurun aydınlanmasını sağlamayı amaçladığını söyleyen genç gazeteci, her bir röportajın ayrı bir temaya parmak bastığını sözlerine ekledi. İlham kaynaklarına değinen gazeteci, “Yaşama sevincim, yazma isteği, deneyim ve gezip görme gibi etkenler söz konusu. Kendimi bu konularda oldukça donanımlı hissediyorum” ifadelerini kullandı.
Bize kendinizden biraz bahseder misiniz?
24 Ekim 1992’de Bursa’nın Orhangazi ilçesinde dünyaya gözlerimi açtım. İlçenin en köklü eğitim kurumu Orhan Bey İlkokulu’nda ana sınıfına giderek öğrenim sürecime başladım. O dönemlerde annem, ana sınıfı öğretmenimizin içime çok kapanık olduğumu söylediğini konu komşuya anlatıp dururdu. Öyle miydim; anlayabilecek bir olgunluğa o zamanlar henüz elbette varamazdım. Ama hatırlayabildiğim kadarıyla, -bu nedenden olsa gerek- öğretmenimle pek irtibat kuramazdım, kurmakta zorlanırdım. Aradan yıllar geçince, yaşımın da ilerlemesinin verdiği olgunlukla bu zorluğu herhangi bir dış etkiye maruz kalmadan rahatlıkla aştım. Şimdi ise kendimi yıllardır konuşkan, sohbet etmeyi seven biri olarak tanımlıyorum. Samimi bulduğum insanlarla dertleşmeyi oldum olası severim. Gelgelelim sahtekârlara, haram lokma yiyenlere, kul hakkı gözetmeyenlere, saman altından su yürütenlere ve bu tür kötü nitelikleri barındıran hiç kimseye zerre kadar anlayış göstermiyorum.
“Bu kitabın yazarı değilim, yazanıyım”
Kendinizi ne zaman yazar olarak tanımlamaya başladınız?
Hiçbir zaman… Evet, yazar olduğumu hâlâ söyleyemem. Çünkü bunun için, belirli bir sürenin geçmesi kaçınılmaz bir gerçek. Her ne kadar üç yıla yakın bir süre bir gazetede haftalık yazılar kaleme alsam da bu beni yazar yapmaz. Köşe yazarlığını bahsettiğinizi düşündüğüm yazarlık türünden ayırmak gerekir. Nitekim salt “yazarlık” dendiğinde akla hikâye, roman ve anı gibi edebî türlerde yazmak gelir. Oysa ben bu türlerde hiçbir metin kaleme almış değilim. Lise yıllarımda birkaç hikâye yazmışlığım, hatta onları gazete köşelerinde yayımlatmışlığım var ama onlar ne kadar hikâye sayılır; bilemediğimden, soruyu edebiyat ustalarına sormak gerektiğini düşünüyorum. Bu türlerde pek çok yapıt okumuş olsam da, netice itibarıyla yazarlıktan söz ettiğimizden, -her ne kadar iyi bir yazar olmak için iyi bir okur olmak şartsa da- bu hususu bir kenara bırakıyorum. Kitap çıkartan herkesin bir şair ve/veya yazar olarak anılmaması gerektiği gerçeğini de hatırlatmadan edemiyorum.
Diyalektik Yazılar’ın bir röportajlar zinciri teşkil ettiğini düşünürsek, kendimi iyi röportajlar yapan biri olarak gördüğümü söyleyebilirim. Ne var ki kendimi yazarlık için yeterli bir yetkinliğe bu konuda da erişmiş saymıyorum. Sorunuzun cevabını tek bir cümlede vermem gerekirse: Ben bu kitabın yazanıyım, yazarı değilim.
“Olumlu görüşler etkili oldu”
Diyalektik Yazılar’ı kitap hâline getirmeyi ne zaman düşündünüz?
2021 martının ilk günleriydi. Kitaba da kaynaklık eden röportajların yanı sıra köşe yazıları da kaleme aldığım dönemde, birdenbire aklıma düştü. Birdenbire dediysem, elbette bunun bir ön safhası vardı. Köşe yazılarım ve röportajlarım hakkında çevremden aldığım olumlu görüşler bu düşüncenin aklıma yerleşmesine zemin hazırladı ve hayata geçirilebilecek bir hedef olarak çok geçmeden beynime kazındı. Ne mutlu bana ki birkaç yılın ardından, bu hayalim uzun uğraşlar sonucunda siz kıymetli Ritim Sanat Yayınları çalışanları sayesinde gerçekleşti ve ilk kitabım değerli okurları tatlı bir merhabayla karşıladı.
“Diyalektik adı kitabıma yakıştı”
Eserinizin adını neden “Diyalektik Yazılar” koydunuz?
Kitaba konu ettiğim röportajların yanı sıra köşe yazısı kaleme aldığım gazetedeki köşemin adını “Diyalektik” koymuştum. Bunun özel bir nedeni yok. Aklıma o an sadece öyle bir ad gelmişti. Ayrıca daha önce hiçbir yazar tarafından köşe adı olarak kullanıldığını görmediğimden, kelimenin fazlasıyla orijinal bir ad olarak ön plana çıkacağını öngörmüştüm. Nitekim öyle de oldu ve kitabımın adına son derece yakışır bir şekilde raflardaki yerini aldı.
Güzel dilimiz Türkçeye Fransızcadan gelen diyalektik kelimesi, TDK’nin resmî internet sitesinde “gerçekliği ve onun çelişmelerini incelemeye yarayan ve bu çelişmeleri aşmayı sağlayan yolları aramayı öngören akıl yürütme yöntemi” diye geçiyor. Bu tür bir akıl yürütme metodunu gerek röportajlarda gerekse köşe yazılarında kullanmaya olabildiğince özen gösterdim. Dolayısıyla bu ad, köşeme yakıştığı kadar ilk kitabıma da yakıştı. Çünkü diyalektik kelimesi, sadece köşe adlarında değil, kitap adlarında da az bulunduğundan, son derece özgün.
“Hedefim okurun aydınlanmasını sağlamak”
Ne tür bir okur kitlesine hitap ediyorsunuz?
Kitabın türü röportaj olduğundan, elbette soru-cevap şeklindeki metinleri içselleştirerek okuyabilen bir kitleye hitap ediyorum. Eserimin ana hedefi bu okurların sorular ve cevaplarla aydınlanmasını sağlamak. Her bir röportaj pek çok konuya ışık tutuyor. Okurun işte bu konular nezdinde yeni bilgiler edinmesinin yolunu açmak istedim. Bu amacımda ne kadar başarı gösterebileceğimi kitabım ilgili kitlelere ulaştıktan ve aldığım tepkiler netleştikten sonra daha net anlayacağım.
“Her röportaj ayrı bir tema”
Diyalektik Yazılar’ın ana teması nedir?
Belirli bir temaya sahip değil. Her bir röportaj ayrı bir tema üzerine ilerliyor. Genel olarak, röportajlar uzman kişilerin alanlarına yönelik sorulan sorulara verilen cevaplar doğrultusunda ilerliyor. Örnek vermek istiyorum ancak bunu röportaj veren her bir insana saygım gereği hepsini sırasıyla ele alarak yapmalıyım. Nasuh Mahruki ile yaptığım ilk röportaj 30 Ekim İzmir Depremine, ikincisi 6 Şubat Kahramanmaraş Depremlerine ilişkindi. Sevinç Yavuz, üzerine kitaplar yazdığı seri katilleri ele aldı. Cezmi Ersöz ile aşk temalı kitabı Şizofren Aşkın Günlükleri’ne dair söyleştik. Kitabın arka kapağındaki listede bulunmayan ama elbette kitapta yer alan röportaj Orhangazili merhum futbolcu Gökmen Yıldıran’ın oğlu Enes ve amcası Yaşar Yıldıran ileydi. Sevgili okurlarım futbolculuk kariyeri Elazığspor’da sürerken bir antrenman esnasında kalp krizi geçirerek yaşamını yitiren Yıldıran’ı en yakınlarından okuma fırsatı elde edecek. Işık Öğütçü, babası Orhan Kemal’i kendince anlatırken, Kerim Evren dilimizin kullanılmasının önemine değindi. Ali Kemal Denizci futbolu, VAR Sistemini ve Trabzonspor’u anlatırken, Hüseyin Avni Dede, Beyazıt Çınaraltı’nda başına gelenlerden söz etti. Mehmet Akif Ersoy ile Gazze’yi, Afganistan’ı ve Taliban gerçeklerini konuşurken, Cenk Başlamış, yankılarının uzun süre devam edeceği aşikâr Rusya – Ukrayna Savaşına dair düşüncelerini ve öngörülerini her iki röportajda da paylaştı. Turan Kışlakçı ile hem Arap Baharı’nın etkileri hem de o dönem çıkarttığı “Eşekname – Eşek Bilimi ve Eşekleş(tir)me” adlı kitabı üzerine hasbihal ettik. Sunay Akın ile röportaj yapmadım ama onu hayatımda ilk kez İstanbul Oyuncak Müzesi’nde gördüm ki kendisi zaten müzenin kurucusu. Röportajın yerine geçebilecek kadar bilgiyi o köşe yazısında verdiğim kanaatindeyim. Yusuf Kaplan, kurucusu olduğu MTO (Medeniyet Tasavvuru Okulu) ile ilgili önemli bilgiler sunarken, Saygı Öztürk, rahmetli abisi, kıymetli Vali Refik Arslan Öztürk’ü anlattığı “Vali Bey” adlı eseri hakkında konuştu.
“İlham kaynağım yaşama sevinci”
Kitabı yazma sürecinde İlham kaynaklarınız neler oldu? Başka bir ifadeyle, sizi yazmaya iten etkenler nelerdi?
İki kelimeyle ifade edebilecek olursam “yaşama sevincim” diyebilirim. O olmasaydı içimden hiçbir şey yapmak gelmezdi, hiçbir şeye hevesim kalmazdı. Ülkemizde ne yazık ki yaşanan birbirinden vahim olaylar ve gidişat her ne kadar olumsuz etkilere yol açsa da bu durum yaşama sevincimi henüz elimden alamadı. Yaşama sevinci tek başına yeterli değil. Nitekim onu yazıya dökmek herkese özgü bir eylem ifade etmiyor. Bunun yanı sıra yazma isteği, deneyim ve gezip görme gibi etkenler söz konusu. Çok şükür ki kendimi bu konularda yaşıma göre oldukça donanımlı hissediyorum. Diyalektik Yazılar’ı okuyacak güzide insanların bu soruya verdiğim cevapla ne kastettiğimi eseri bitirdikleri sırada daha net şekilde idrak edeceklerini umuyorum.
Okurlar ilk kitabınıza nereden ulaşabilir?
Şimdilik sadece Ritim Sanat Yayınları’nın resmî internet sitesi (ritimsanatyayinlari.com/urun/alparslan-cakir-diyalektik-yazilar/) üzerinden erişebilirler. Ancak sonrasında, hedeflenen ilk 100 adet satış kotası tamamlanır tamamlanmaz D&R ve kitapyurdu.com gibi satış sitelerinde okurların siparişine sunulacak. Böylelikle, yapıtım daha geniş bir okur potansiyeline sahip olacak ve hedef kitlesi zamanla artacak. Diyalektik Yazılar’ı satın alacak herkese şimdiden iyi okumalar diliyorum. Verecekleri paraya değecek bir emekle karşılaşacaklarından gönül rahatlığıyla emin olabilirler.