Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

İlhan Erdem Yazdı…1957 Bursa Ulu Camii Ve Mehdi Vakaası

Geçen yıl bu zamanlar

Geçen yıl bu zamanlar Lider gazetesinde siz değerli okuyucularım ile buluşmuştuk. Tam bir yıl oldu. Kutlu olsun. Gelelim Gündeme Gündem’in hızına pek yetişilmesede geriden de olsa takip etmeye çalışıyorum. Ülkemizde ve ilçemizde Hilafet tartışmaları aldı başını yürüdü. Sosyal medyada bile taraftar bulan konu hakkında Bursa’da yaşanmış acı bir olayı siz değerli okuyucularım ile paylaşacağım. Ayrıca Hilafetin ilgasının sebeblerini sizlere aktaracağım. 1957 Yılının Haziranın 14’ü günlerden Cuma,Yer Tarihi Bursa Ulu Camii Herkes Kutsal Cuma gününün verdiği coşku ile Cuma Namazına geliyor. Caminin içi tıklım tıklım,imamlar hutbeye eski bir fetih geleneği olarak kılıçla çıkıyor ki islam tarihinde önemli bir yer tutar bu uygulamalar. Bilmeyenler için açıklayayım; Fetih camilerinde Kılıç ile hutbe verilmesi bir gelenektir.

 

İmam Hafız Kemal elinde kılıcı ile Hutbe irad etmek için Hutbeye yaklaşıyor, Daha birinci basamağa yaklaştığında olağan dışı tekbir sesleri yükselmeye başlıyor, Grubun içinden biri kalkarak (Ben Mehdi Resülüm, Allah’ın Resülüyüm.Artık şeriat düzeni geldi.) Diye bağırmaya başladı. Bu arada tekbir sesleride artmaya başlıyor, Başta Hafız Kemal olmak üzere, cemaat şaşırmış ne yapacağını bilmiyordu. Uzaklarda olanlar da ne olduğunu anlayamamıştı. Caminin içi birden karıştı. Bu arada cuma namazını eda etmek için camide bulunan resmi bir polis memuru silahını çekerek bu meczuplara mani olmak istedi. Ortalık fena halde karışmış bir kısım cemaat canını kurtarmak için camiden kaçıyordu. Durum kısa zamanda resmi makamlara ulaştı. Emniyet müdürü Şebib Karamullaoğlu elinde sopa ile camiden içeri daldı ve etrafındakileri dağıtarak, meczupların öncülerine ulaştığı zaman halkta kendisine yardımcı oluyordu. Gelen güvenlik güçlerinin yardımı ile meczupların ele başları kısa zamanda etkisiz hale getirilip kıskıvrak yakalandılar. Olay sırasında ortaya Mehdi Resül’üm diye ortaya çıkan Kütahya Tavşanlı ilçesinin Altıntaş köyünden Mustafa Özdemir ve Müritleri olduğu anlaşıldı. Müritler arasında ona yakın kadınlarda vardı. Necip Fazıl Kısakürek’in etkili olduğu bölgelerden biriside Tavşanlıydı. Necip Fazıl Kısakürek’in çıkardığı (Büyük doğu) dergisinin etkisinde kalan 35 yaşlarındaki cahil Mustafa Özdemir, etrafınında teşviki ile kendisini gerçekten Mehdi Resül zannedip bunu Bursa’da ilan etmek üzere bir gün etrafındakiler ile beraber geldikleri anlaşıldı. Tam bu sırada Sulh Ceza Mahkemesinin yayın yasağı geldi.

Zamanın Bursa valisi İhsan Sabri Çağlayangil olayı şöyle anlatıyor; Günlerden Cuma idi. Vilayette Odamda Savcı Turan Kapanlı ile oturuyorduk. Birden bir gürültü koptu. Pencereden baktık. Bir kamyonet içinde yüzü gözü kan içinde 5,6 kişj vardı.Vilyetin önünde durdu. Kim bunlar, Ne oluyor? Diye sorunca Emniyet Müdürü Şebib Karamullaoğlu Bunlar Ulucamii’de hadise çıkardılar.

Kendisini Mehdi ilan edende var dedi. Hepsini derleyip toparlayıp huzurumuza getirdiler. Savcı Turan Kapanlı gelenleri sorgulamaya başladı. İşin aslını öğrenmek istiyordu. Bu arada Emniyet müdürü olayı Emniyet genel müdürlüğüne duyurmuş. Biz daha işin aslını öğrenmeden telefon çaldı. Cumhurbaşkanımız Celal Bayar telefonun diğer ucundaydı. Ne oluyor ihsan bey? Dedi. Basit bir zabıta vak’ası, bir meczubun işi dedim ve olayı anlattım, ve tesadüfen Cumhuriyet Savcısı da odamda soruşturmayı sürdürüyor dedim. Celal Bayar ciddileşerek; Basit bir zabıta Vak’ası değildir. Yapanlar meczup dahi olasalar bir teşkilatın adamıdırlar. Türkiye’ye ne gelirse bunlardan gelir. Bir gerici harekatı karşısındayız. Olay sizin anlattığınız gibi basit değildir. Menemen olayı gibi bir olay ile karşıkarşıyayız. Şimdi içişleri bakanı uçakla Bursa’ya geliyor. Her işi bırakınız, bu olayın aslını meydana çıkarınız, dedi. Bende kendilerine cevaben ne yapmamı emredersiniz? Diye sorunca; Atatürk sağ olsaydı ne yapardıysa öyle hareket ediniz ve olayın gerçek yüzünü çıkarınız. Eski bir İttihatçı ve Din adamı olan Celâl Bayar’ın feraseti bugün bile beni etkilemektedir.

Olayı O zamanın görgü tanığı ve Usta gazeteci Necati Çetinkaya’nın anılarından sizlere aktarıyorum. O zamanda sağduyulu devlet erkanı sayesinde olaylar büyümeden engelleniyor idi. Oysa şimdilerde Filistin’e destek için düzenlenen yürüyüş hilafet çağrısı yapılan bir yürüyüşe dönüşüyor bunu gören bir kimse çıkmıyor.

Emniyet müdürü Şebib Karamullaoğlu’nun hatıralarında konu ile alakalı bu kaydı bulabilirsiniz. Olayı burada çok detaylara girmeden aktarmaya çalışıyorum.

“14 Haziran 1957’de Bursa Ulucami’de bir gerici girişim sahnelenmek istenmişti. Bu olaydan sonra Ulu Camii’de ki tarihi kılıçta kara kayıp gitti. Biraz araştırma yapmama rağmen kılıca dair bir iz bulamadım. Bursa bir fetih şehridir. Orhangazi Han’ın eliyle feth edilmiştir. Ulu Camiinde Bir osmanlı geleneği bu sahte mehdi vak’ası ile son bulmuştur. Hutbeye imam hatipler Kılıç ile çıkmakta iken bu meczupların olayından sonra kılıç kara kayıp gitmiş ve Bir Osmanlı kenti olan Bursamızda bir gelenekte tarih olmuştur.

Olayın üzerinden yıllar geçti. Çok şükür bir daha böyle bir olay olmadı. Ancak 31 Mart yerel mahalli idareler seçimi öncesi yaşanan hadiseleri ibretle izliyoruz. Bursa’da ki Cemaatlerin Ulu camii ve Emir Sultan taraflarında ki yuvalanmalarını ibret ile izlemekteyiz. Yakın zamanda Bursa’da bu anlattığım gibi bir vakaa daha yaşamak istemiyor isek devlet ve milletçe dikkat etmeliyiz. Kurucu aklın bile aklına gelmeyen şeyler, Anglo-Sakson tarihçi nüsfettelerinin aklına geliyor,ağız dolusu iftira ile laik demokrasinin temelini liyakatsiz, torpille makama gelen kişiler eliyle kitleleri kışkırtma gayesi güden konuşmalar ile genç dimağları zehirliyorlar…

Oysa ki Kadim Türk Devlet sistematiği, Şeriat, Tarikat,Hakikat, boyutlarını geçmiş, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile Türk milleti Marifet alanına girmiştir; Bu makam özgür iradenin sırrının açıldığı,doğmanın kati süratte olmadığı Yüce bir makamdır.

 

Türk milleti Kader üzerinde hüküm sahibi olabilme makamına taşınmıştır…

 

Hilafetin kaldırılması ise başlı başına bir irade göstergesidir. Masonluk Cemiyeti’ne üye padişahlar, Halife makamında oturan aciz kişiler ile içi boşaltılmış, İngiliz kuklası olmuş kişilerin İslam’a ve İslam alemine katacağı bir şey olmadığını gören Mustafa Kemal Atatürk hiç tereddüt etmeden gerekli çalışmaları yaparak meseleyi kökünden halletmiştir.

Siyasi söylev ve demeçler üzerinden Atatürk’ü dinsiz addedenler Atatürk’e dinsiz demek ile kendi imanlarını tazelemesi gerektiği gerçeğini görmezler, Müslüman bir kişiye dinsiz demek kendi dinini sakata sokar. Kaldı ki Mustafa Kemal Atatürk Melami şeyhi Arabacı İsmail Efendi’nin halifesidir. Hatta dönemin kurucu kadroları Melamidir. Bu sebebten dolayı herkes aklını başına devşirsin. Türk milletinin sabrı ile oynamaya çalışanlar Türk milletinin sillesini yemeyenlerdir. Türk aklı ve irfanını hafife alanlar hep hüsrana uğradı.

Mârifet: Türk tasavvufunda yer alan şeriat, Tarikat, Hakikat, Marifet basamaklarının en sonuncusudur.

Bu süreç Derun-i Nizamın ulularınca kodlanmış Neyzen babanın NEY’inde nefes bulmuştur. ” Izdırabın sonu yok sanma, bu alem de geçer,

Ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer,

Gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer,

Devr-i şadi de geçer, gussa-i matem de geçer,

Gece gündüz yok olur, an-ı dem adem de geçer,

 

Bu tecelli-i hayat aşk ile büktü belimi,

Çağlıyan göz yaşı mı, yoksa ki hicran seli mi?

İnleyen saz-ı kazanın acaba bam teli mi?

Çevrilir dest-i kaderle bu şu’unun fili mi,

Ney susar, mey dökülür, gulgule-i Cem de geçer,

 

İbret aldın, okudunsa şu yaman dünyadan,

Nefsini kurtara gör masyad-ı mafihadan.

Niyyet-i hilkatı bul aşk-ı cihan aradan,

Önü yoktan, sonu boktan, bu kuru da’vadan

Utanır gayret-i gufranla cehennem de geçer.

 

Ne şeriat, ne tarikat, ne hakikat, ne türe,

Süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu küre

Cahilin korku kokan defterini Tanrı düre!

Ma’rifet mahkemesinde verilen hükme göre,

Cennet iflas eder, efsane-i Adem de geçer.

 

Serseri Neyzen’in aşkınla kulak ver sözüne,

Girmemiştir bu avalim, bu bedyi’ gözüne.

Cehlinin kudreti baktırmadı kendi özüne.

Pir olur sakiy-i gül çehre bakılmaz yüzüne,

Hak olur pir-i mugan, sohbet-i hemdem de geçer. “demiştir Neyzen Tevfik…

 

Marifet Türk bilgeliği yolunuz HIZIR yoldaşınız olsun….

Kaynak; Son yüzyılın olayları ve anılarım sayfa 67,68,69, Necati Çetinkaya

Neyzen Tevfik’in Geçer şiiri

İlhan Erdem

Mersin Escort Muğla Escort Bodrum Escort Alanya Escort Antalya Escort Ankara Escort Kocaeli Escort İzmit Escort Eskişehir Escort Kayseri Escort Marmaris Escort İzmir Escort İstanbul Escort