Bursa Su Kolektifi, dokuzuncu kez Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü önünden seslendi. Yapılan açıklamada “Suyun bütün canlıların hakkı olduğunu, derelerinden su içebileceğimiz, göllerinde ve denizlerinde yüzebileceğimiz, bütün canların yaşayabildiği temiz sularımızı istemek, suyun sesi olmak için alanlardayız” denildi. Orhangazi ovası ve İznik Gölü etrafında bulunan endüstri tesislerinin ihtiyaçları olan suyu göl havzasından alıp kullanarak, atık sularını çevre akarsulara deşarj ettiği söylenerek Uluabat Gölü’nün de tehlike altında olduğu vurgulandı. Açıklamanın sonunda “Denizlerimizi, akarsularımızı, göllerimizi, özgür sularımızı yağmalayanlara, kirletenlere, meta gibi alıp satanlara da hesap sormaya, suyun sesi olmaya devam edeceğiz” denildi.
Bursa Su Kolektifi her ay Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü önünde bir araya gelmeye devam ediyor. Dokuzuncu kez dün (21 Ocak) saat 12.30’da düzenlenen eylemde Orhangazi ovası ve İznik Gölü etrafında bulunan endüstri tesislerinin ihtiyaçları olan suyu göl havzasından alıp kullanarak, atık sularını çevre akarsulara deşarj ettiği söylenerek Uluabat Gölü’nün de tehlike altında olduğu vurgulandı.
Yapılan açıklamada şunlar söylendi:
Bugün yine ayın 21’i ve saat 12.30. Bursa Su Kolektifi olarak; suyun bütün canlıların hakkı olduğunu, derelerinden su içebileceğimiz, göllerinde ve denizlerinde yüzebileceğimiz, bütün canların yaşayabildiği temiz sularımızı istemek, suyun sesi olmak için alanlardayız.
Sulak alanlar ekolojik oluşumları açısından önemli fonksiyonlara sahiptirler ve çevrelerinde yaşayan canlılar için çeşitli değerler taşırlar. Su kuşlarına barınma, üreme, beslenme, konaklama ve kışlama ortamı olması yanında; su akışının düzenlenmesi, sulak ortamların beslenmesi, besin zincirinin kontrolü, biyolojik çeşitliliğin korunması, balıkçılık ve avcılığın sürdürülmesi, dinlence, turizm ve bilimsel araştırma gibi çok yönlü fonksiyonlara sahip olan sulak alanlar; kirlenme, aşırı ve plansız kullanım nedenleriyle en çok tehdit altında olan doğal sistemlerdir. Bu özellikleri itibari ile bulundukları bölgenin ve ülkenin doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilmekte ve mutlak korunması gereken ekosistemlerin başında gelmektedirler.
“Gemlik Gübre Fabrikasının yıllık 18 milyon metreküp suyu İznik Gölü’nden alarak kullanma hakkı olduğu hepimizin malumudur”
“Sermayenin iştahı göllleri de kuruttu” denilerek açıklamaya şöyle devam edildi:
Önemli bir sulak alan durumundaki İznik Gölü ve çevresinde başta su kirliliği olmak üzere, hava kirliliği, aşırı tarım ilacı ve gübre kullanımına bağlı toprak kirliliği ve katı atık kirliliği yaşanmakta ve sözü edilen kirlilik her geçen yıl hissedilir derecede artmaktadır.
Orhangazi ovası ve İznik Gölü etrafında bulunan endüstri tesisleri ihtiyaçları olan suyu göl havzasından alıp kullanarak, atık sularını çevre akarsulara deşarj etmektedirler. Gemlik Gübre Fabrikasının yıllık 18 milyon metreküp suyu İznik Gölü’nden alarak kullanma hakkı olduğu hepimizin malumudur.
Özellikle gölün batı kıyısında Orhangazi yöresinde sulu tarım faaliyetlerine uygun 1. sınıf tarım arazilerinin amacı dışında yanlış kullanımı İznik Gölü ve çevresinin geleceğini tehlikeye atmaktadır.
“İznik’te bulunan Marmara Birlik Zeytin İşleme tesisleri, Orhangazi’deki İspak endüstri tesisleri ile Orhangazi mezbahası bu kirlenmede önemli rol oynamaktadır”
Açıklamada yaklaşık 4 milyon insanın bir arada yaşamak zorunda olduğu kentsel alanlarda, içme ve kullanma suyu ile endüstri tesislerinin çalışabilmesi için gereksinim duyulan su miktarı, tesis sayısı ve üretim kapasitelerinin denetlenmeden ve yönetmeliklerdeki boşluklardan faydalanarak yükseltilmesi ile insanların yaşamlarını riske attığı vurgulanarak şunlar söylendi:
Suyun fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerinin bozulması, suya bağlı ekolojik sistemlerin de bundan etkilenerek olumsuz yönde değişmesi ve bozulmasıyla sonuçlanmaktadır. İznik Gölü’nün ayağı durumundaki Karsak çayı dışında diğer tüm akarsular sularını depresyon tabanına ve İznik Gölü’ne akıtırlar. Bir adı da Gölayağı deresi olan Karsak çayı İznik Gölü’nün sularını bir regülatör aracılığıyla müsilajın ilk etkilerinin görüldüğü Gemlik körfezine akıtır. Gübre ve ilaç kalıntıları, yağışların sebep olduğu yüzeysel yıkanma ve akışla göle ulaşmaktadır. Buna ek olarak zeytinliklerin ve diğer tarım arazilerinin ilaçlanmasında kullanılan alet ve ekipman göl sularıyla yıkanarak, yıkama suları da göle akıtılmaktadır. Göle yakın tüm yerleşmelerin kanalizasyon ve atık suları da göle verilmekte ve göl sularında giderek artan bir kirlilik oluşmaktadır. Gölde kirlenme İznik ve Orhangazi ile Sölöz deltası kıyılarında oldukça yüksek bir düzeye ulaşmış ve belirgin bir hale gelmiştir. İznik’te bulunan Marmara Birlik Zeytin İşleme tesisleri, Orhangazi’deki İspak endüstri tesisleri ile Orhangazi mezbahası bu kirlenmede önemli rol oynamaktadır.
“İznik Gölü ve çevresinde kirlenme bu yoğunlukta sürecek olursa önümüzdeki 10-20 yıl içerisinde geri dönülemeyecek şekilde bozulmuş ve kirlenmiş olacaktır”
Açıklamada kirlenmenin ötesinde, gelecek dönemlerde tarımsal üretim ve gıda maddeleri bakımından ithalata ve dışarıya bağımlı hale getirecek bir endüstri politikasının izlenmekte olduğu söylenerek, “İlçe belediyesi tarafından 1. sınıf tarım arazilerinin üzerine endüstri tesisleri kurulmasına izin verilmekte, bu talana göz yumulmakta hatta ‘ÇED olumlu’ veya ‘ÇED gerekli değildir’ kararı alınmadan yapı ruhsatı verilmektedir. İznik Gölü ve çevresinde kirlenme bu yoğunlukta sürecek olursa önümüzdeki 10-20 yıl içerisinde İznik Gölü ekosistemi de ülkemizdeki pek çok gölalanı gibi geri dönülemeyecek şekilde bozulmuş ve kirlenmiş olacaktır. Yine şehrimizin batısında bulunan Uluabat Gölü sucul ekosistem yönünden Türkiye’nin en zengin göllerinden biridir. Gölü besleyen kaynak Mustafakemalpaşa Çayı’dır ve gölün güneyinden giriş yapar. Gölün çıkışı ise Koca Çay ile gölün batısından gerçekleşmektedir ve nihayetinde Marmara Denizi’nde son bulur” denildi.
Açıklamada Uluabat Gölü’ne dair, “Türkiye’nin en geniş nilüfer yataklarına sahip olup, bu yataklar özellikle gölün kuzeydoğu kıyılarında ve Mustafakemalpaşa Çayı’nın göle giriş ağzındaki alanları kaplamaktadı” bilgisi verilerek şunlar söylendi:
Uluabat Gölü doğal ötrofik ve sığ bir göldür. Anadolu’ya kuzey batıdan giren kuş göç yolu üzerinde yer alması, önemli kuş alanlarından Manyas Gölü’ne çok yakın mesafede bulunması, besin maddelerince oldukça zengin olması ve uygun iklim koşullarının var oluşuyla değişik türden kalabalık kuş gruplarının alanda beslenmesine, kışlamasına ve üremesine olanak sağlaması Uluabat Gölü’nü yalnızca ülkemizin değil, Avrupa ve Ortadoğu’nun da en önemli sulak alanlarından birisi yapmaktadır. Bu öneminden dolayı, 1998 yılında Çevre Bakanlığı tarafından RAMSAR koruma bölgesi olarak belirlenip koruma altına alınmış, ardından 4. Uluslararası EXPO 2000 konferansında Uluslararası Yaşayan Göller Ağı arasına dahil edilmiştir.
“Sermaye, ortak varlıklarımız olan bütün değerlerimizi kendisi için sınırsız rant alanı olarak görmekte, bu emellerine yasal kılıf uydurmak için de siyasi iktidarın gücünü sonuna kadar kullanmaktadır”
“Sularımız ağlıyor yürekleri dağlıyor” denilen açıklama şöyle devam etti:
Göl havzasında bulunan çok sayıda yerleşim yerleri, endüstriler, kömür ve maden tesisleri, çevreyi önemsemeden bilinçsizce sürdürülen tarımsal faaliyetler, gölde kirliliğin daha da artmasına, sahip olduğu tür çeşitliliğinin azalmasına neden olmaktadır. Göl havzasında gerçekleştirilen pek çok çalışma gölde su kirliliği, tortu birikimi, alg ve plankton artışları, tür azalışı ve ağır metal kirliliğinin devam ettiğini doğrulamaktadır. Uluabat Gölü havzası ve civarındaki arazilerden kaynaklanan çökelti taşınımı ve kirlenme problemleri gölde su ve sediment kalitesinin bozulmasına, kirlenmesine veya tamamen yok olmasına neden olacak tehditler oluşturmaktadır. Doğal arazi yapısından kaynaklanan kirlenmenin yanı sıra insan faaliyetlerinin olumsuz etkileri sonucu da Uluabat Gölü zarar görmektedir. Havzanın jeolojik ve jeomorfolojik yapısı, iklim ve bitki örtüsü, arazinin dik eğime sahip olması gibi etkilerin yanı sıra antropojenik faktörlerinde eklenmesiyle havzada su erozyonu oluşmakta ve bu durum göldeki kirlilik yükünü artırarak, su kalitesini olumsuz yönde özellikle yağışların bol olduğu dönemlerde daha fazla göstermektedir.
Türkiye’den Uluslararası Yaşayan Göller Ağı’na üye olan Uluabat Gölü kentleşme, sanayileşme, kirlilik, rüzgâr tribünleri, taş-maden ocakları nedeniyle tehlike altında bulunmaktadır. Yetkililerden gölün korunması için acil önlemler almalarını talep etmekteyiz.
Sermaye, ortak varlıklarımız olan bütün değerlerimizi kendisi için sınırsız rant alanı olarak görmekte, bu emellerine yasal kılıf uydurmak için de siyasi iktidarın gücünü sonuna kadar kullanmaktadır.
Genellikle yağma ve talan faaliyetini, Bergama’da, Artvin Cerattepe’de, Kazdağları’nda, Fatsa’da, Erzincan’da, Yenişehir’de ve yurdumuzun birçok yerinde olduğu gibi doğrudan yürütürken, bazen de Aydın/Germencik Dağyeni köyü ve çevresinde olduğu gibi kamu kurumları (MTA) eliyle yapmaktadır.
Ege’nin en verimli topraklarına sahip, zeytin ve incirle geçim sağlayan, Germencik Dağyeni ve çevre Köylerine ait tarım arazilerinde, 2021 Aralık ayının son haftasında MTA tarafından altın madeni sondaj çalışmaları başlatılmıştır. Topraklarını ve doğal yaşamı savunan yöre halkı, yaptığı geniş katılımlı toplantı ve yürüyüşlerle, köylerinde maden çalışmasına izin vermeyeceklerini kararlı bir şekilde ortaya koymuşlardır.
“Denizlerimizi, akarsularımızı, göllerimizi, özgür sularımızı yağmalayanlara, kirletenlere, meta gibi alıp satanlara da hesap sormaya, suyun sesi olmaya devam edeceğiz”
Açıklamanın sonunda şunlar söylendi:
30 gün önce yine bu alanda ve bu saatlerde Şebinkarahisar, Ayvalık ve Çine’deki maden atık su havuzlarının patlamalarını ve sonrası yaşanan feryatları dile getirmiştik. 2 gün önce de Mersin’in Toroslar ilçesindeki maden ocağına ait krom atık havuzu aşırı yağışlar nedeniyle çökmüş ve binlerce tonluk zehirli krom Deliçay üzerinden denize karışmıştır.
Bursa Su Kolektifi olarak, her ortamda gerçekleri duyurmaya, denizlerimizi, akarsularımızı, göllerimizi, özgür sularımızı yağmalayanlara, kirletenlere, meta gibi alıp satanlara da hesap sormaya, suyun sesi olmaya her geçen gün daha da güçlü haykırarak ve mücadele ederek devam edeceğiz.