Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başbakanı (UMH) Al Sarrac arasında “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması” imzalandı. O günlerde gündeme son dakika olarak düşen bu anlaşma sonrası, bölgede başta Yunanistan ve İsrail olmak üzere birçok ülkenin planları alt üst olmuştu.
İşte gönderilen o bilgi notunun tamamı:
Libya’daki çatışmaların iç savaş olarak görülmesi ile Hafter karşıtlarının İhvancı veya DAEŞ olarak nitelenmesi doğru değildir. Zira, taraflar BM öncülüğünde yapılan görüşmeler sonucunda, Aralık 2015’de anlaşmaya vararak Ulusal Uyum Hükümeti’ni (GNA) kurdular. Bu amaçla her iki taraf da taviz verdi. Trablus’da “islamcı” olarak nitelenen yönetim bu anlaşmaya uygun olarak varlığına son vermiş ve yeni kurulan, uluslararası meşruiyeti bulunan bu hükümete tabi olmuştur.
General Hafter güdümünde doğudaki ayrılıkçı yönetim ise, anlaşmayı imzalamış olmasına rağmen uygulamamıştır. Özetle, İslamcılar iktidarı devrettikten ve anlaşma ile Ulusal Uzlaşı Hükümeti kurulduktan sonra, savaşa devam etmek gerçek niyetlerinin farklı olduğuna işaret eder; karşı tarafı “İhvancı” veya “DAEŞLİ” olarak nitelendirmek esastan yoksun kılar ve kara propagandaya varır.
Uzlaşı sonrası kurulan Hükümetin Baskanı (bugünkü meşru Trablus Yönetimi) Sarrac, Hafter’in yanında ve denetiminde Tobruk’ta faaliyet gösteren Meclisin bir üyesiydi. Dolayısıyla, BM uyum anlaşmasıyla Hafter karşıtı Bati Libya güçleri, Hafter parlamentosunda aktif olarak calışan bir vekile iktidarı devretmek gibi önemli bir taviz vermişlerdir.
ÇATIŞMALARIN ÖNCESİ, HAFTER VE ALDIĞI DIŞ DESTEK
2011 sonunda Kaddafi devrildikten sonra Libya halkının genelinin amacının demokrasi ve hürriyeti esas alan bir rejim kurmak olduğu söylenebilir. Nitekim, 2011 yılında yapılan ilk özgür seçimlerde favori olarak gösterilen İhvancılar beklenen başarıyı gösterememiş ve koalisyon hükümeti kurulmuştur.
Koalisyon idaresinin yetersizlikleri, silahlı grupların faaliyetleri ve dış müdahaleler sonucu işler kısa sürede çığırından çıkmış; hükümet ve meşru makamlar güç ve itibar kaybetmiş, aşırılar güçlenmiştir. Bu ortamda aşırı dinciler de, özellikle Bingazi’de, eski rejimin uzantıları ve siyasi rakiplerini, suikastlerle yok etmeye yönelmişlerdir.
General Hafter, aşırı dincilerin içeride ve dışarıdaki bu yıkıcı silahlı eylemlerine karşı duyulan nefret ve endişe sayesinde 2014 yılı Şubat ayında Libya’yı toparlamak ve teröristlerden (İslamcılar) temizlemek iddiasıyla Bingazi’de devlete el koyduğunu (darbe) ilan ederek sahneye çıkmıştır. Başlangıçta, Kaddafi döneminde etkili, itibarlı ve çıkar sahibi olan subay ve elitler ile İhvan karşıtı halkın genel desteğini almıştır. Bunlara, ülkedeki çatışma ve güvensizlik ortamından bıkan halk da katılmıştır. Bilahare, devrimi esas olarak kendilerinin yaptığını düşünen ancak savaş sonrası iktidar kurumlarının Bingazi’den Trablus’a taşınmasıyla burukluk yaşayan doğu bölgesinin, güçlenen tarihsel bölgecilik eğilimini de arkasına almıştır. Ancak, son tahlilde, Kaddafi’yi düşüren devrimcileri değil; eski rejimcileri, devrimle dışlandıklarını düşünen col kabilelerini (Bedeviler) ve İhvan karşıtlarını temsil ettiği söylenebilir.
İLK İSYAN: TRABLUS YERİNE TOBRUK’A GİTTİLER
Bu arada, 2014 yazında Libya’da ikinci genel seçimler yapılmıştır. Siyasi parti olarak katılımın yasak olduğu, %15 ila 18 arası gibi çok düşük bir halk katılımın olduğu bu seçimlerden ulusalcılar ve İhvan karşıtları güçlenerek çıkmıştır. Ancak, yeni seçilen ve Hafter’in güdümüne giren milletvekilleri başkent Trablus’ta toplanmak yerine Hafter’in kontrolündeki Tobruk’a gitmişlerdir. Bilahare Hafter’i destekleyen hükümet üyeleri de doğuya gitmiş ve Libya’da iki başlı (2 meclis, 2 hükümet) yönetim dönemi başlamıştır. Bu durum Aralık 2015’deki BM Ulusal Uyum Hükümeti Anlaşmasına kadar devam etmiştir. Bu dönemde uluslararası kamuoyu ve aktörler Libya’nın meşru yönetimi olarak doğudaki yapıyı görmüşler. Hafter’ciler de uluslararası camianın kendilerine bahşettiği bu meşruiyeti hep dile getirmişlerdir. Ancak, aynı uluslararası camia, BM uyum Anlaşması sonucu meşruiyeti Trablus’ta yeni kurulan uzlaşı hükümetine verince bunu kabule yanaşmamışlardır.
“HAFTER DIŞ DESTEKSİZ BİR HİÇTİR”
Hafter’in dışarıdan aldığı askeri destek devasadır. Bu dış destek olmasa Libya’da varlık gösteremez ve ilerleyemez. En önemli dış desteği, Mısır’da 2013 yılında bir darbeyle iktidara gelen ve dikta rejimi kuran General Sisi olmuştur. Hafter’in Sisi’yi örnek aldığı ve aynı rejimi Libya’da kurmak istediği genel kabul görmektedir. General Sisi ve General Hafter’in söylem (ihvan düşmanlığı) ve eylemlerinin (darbe ve askeri güç kullanma) benzer olduğu görülmektedir. Bilahare, Mısır’a, BAE ile Suudi Arabistan da katılmıştır. BAE ve Suudi Arabistan’ın desteği, İslam veya Arap dünyasında egemenliğin halka geçmesi ile kendileri gibi petrol zengini bir Arap ülkesinde kurulacak demokrasi ve hürriyet rejiminin başarılı olmasını kendi saltanat idarelerine karşı tehlikeli görmelerindendir.
“HAFTER’E DIŞ DESTEĞİN ORGANİZATÖRÜ BAE’DİR”
Dış askeri desteği organize ve finanse eden BAE’dir. Bu amaçla muazzam bir fon oluşturmuştur ve dünya piyasasından her türlü silahı alıp göndermektedir. Hafter güçlerinin son Trablus saldırısının başında (Nisan 2019) Tajura’da uğradığı bozgunda ele geçen ABD ve Fransa yapımı silah, bomba ve füzeler şaşkınlığa yol açmıştır. Son teknoloji ürünü ABD silahlarını, BAE’nin, ABD’den başka amaç göstererek temin ettiği belirlenmistir. BAE’nin Çin’den de gelişmiş silahlı veye silahsız hava araçları alıp Libya’ya aktardığı ortaya çıkmıştır. BAE savaş uçakları birçok kez Libya’da Hafter karşıtlarını ve yerleşim yerlerini bombalamıştır.
HAFTER’İN ŞAŞIRTAN ABD BAĞLANTISI
General Hafter’in ABD bağlantısı da dikkat çekmektedir. General Hafter Kaddafi’nin üst düzey komutanlarındandı. Ancak fiyaskoyla sonuçlanan, yüzlerce askeriyle birlikte esir düştüğü ve savaş suçlarıyla suçlandığı başarısız Çad işgal girişiminden (1987) sonra, Kaddafi’nin hışmından korkarak ABD’ye kaçmıştır. ABD’de 20 yıl sürgün kalmış, Kaddafi’ye karşı ayaklanma başladıktan sonra 2011 yılında Libya’ya dönmüş ve Kaddafi’ye karşı savaşa katılmıştır. ABD’de bulunduğu bu uzun sürede CIA’yle irtibat ve işbirliği halinde olduğuna dair yayınlar bulunmaktadır.
FRANSA’NIN ROLÜ
Hafter’ın dış desteği bağlamında Fransa da kaydedilmelidir. Devrimin başında Bingazi’ye yönelik Kaddafi tank saldırısını savaş uçaklarıyla vurarak durduran, dolayısıyla Libya’da itibarı ve ağırlığı bulunan Fransa, devrim sonrası İslamcıların güçlenmesi, kendisi yerine Türkiye’nin nüfuzunun artmasından rahatsız olmuştur. Ayrıca DAEŞ barbarlığı sonrasında, diğer Batılı ülkeler gibi topyekun İslamcılara tavır almış, onları terörle özdeşleştirmiş ve bunlara karşı değişik coğrafyalarda askeri müdahalelere başlamıştır. Fransa, yukarıda değinilen silah sevkiyatının yanı sıra, Libya’daki bazı çatışmalarda Hafter’e hava desteği vererek karşı taraf mevzilerini bombalamıştır. Fransa’nın Hafter saflarında sahada danışmanlık yapan bazı askeri personeli de olduğu bildirilmektedir.
TRUMP TARAFINDAN ONAYLANDI
Hafter’in, 2019 Nisan ayında, BM’nin ulusal uzlaşı ve seçimler için çaba sarf ettiği ve BM Genel Sekreterinin bu amaçla Trablus’da bulunduğu sırada, Trablus’a saldırı baslatmasının kınanması amacıyla, BM Güvenlik Konseyi ile AB Başkanlık Konseyi açıklamalarını ABD ve Fransa’nın engellemesi hayli manidardır. Ayrıca, Hafter Trablus saldirısını başlattığında, ABD Başkanı Trump telefonla arayarak, kınamak yerine teröre karşı iş birliğini onaylama mesajı vermiştir.
PARALI ASKER DESTEĞİ
Hafter’in, ahiren, kara gücü zayıflığını gidermek üzere, Sudan ve Rusya’dan muharip paralı asker getirme yoluna gittiği görülmektedir. Bu kapsamda, Sudan’dan Darfur’da iç savaşta aşırılıklarıyla tanınan özel kuvvetlerden 3000 asker ile Rusya’dan içinde keskin nişancıların bulunduğu çok sayıda lejyoner özel savaşçı kiraladığı ortaya çıkmıştır. Özetlersek, Hafter’e olan ABD ve Fransa desteği terör veya DAEŞ’le mücadele; BAE, Suudi Arabistan desteği saltanat rejiminin güvenceye alınması; Mısır desteği ise İhvan’a geçit verilmemesi bağlamında görülebilir.
HAFTER’İN İÇ VE DIŞ SİYASİ HAREKETLERİ İLE ASKERİ OPERASYONLARI
General Hafter içeride de dışarıda da esasen aynı endişeyi, İhvan ve terörizmi kullanmaktadır. Bunları abartarak, başkalaştırarak veya genelleştirerek etkili olmaktadır. İslami eğilimleri olmakla beraber demokrasiye bağlılıkları bilenenler dahil tüm karşıtlarını ayırmaksızın terör ve İhvanla kategorize etmesi dikkat çekmektedir.
DAEŞ’in Suriye ve Irak’taki vahşi eylemlerine karşı oluşan keskin kamuoyu dışarıda elini hayli güçlendirmektedir. ABD Büyükelçisinin 2012 yılında Bingazi’de dinci teröristlerin baskınında öldürülmesinin yarattığı tepki de işine gelmiştir.
ORDUSUNDA ÇOK SAYIDA SELEFİ VAR
Hafter karşısındakileri aşırıcılık ve terörizmle suçlarken kendisi dünyada İslami kökdendinciliği ve aşırılığı başlatan Selefilerle (Vahhabi gruplar) tam işbirliği yapmaktadır. Hafter saflarında yer alan çok sayıda savaşçı Selefi bulunmaktadır.
FRANSA’DAKİ TARİHİ GÖRÜŞME
Hafter’in Trablus tarafıyla görüşmelerinde samimi olmadığı, esas amacının Libya’yı tek başına diktayla yönetmek olduğu bilinmektedir. Uluslararası baskı karşısında, 2015 Aralık ayında Ulusal Uyum Hükümeti (GNA) anlaşmasını kabul etmiş, ancak uygulamamıştır. 2017 yılında Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un öncülüğünde Paris’te Sarrac ile görüşmesinde ateşkesi ve seçimlere gidilmesini kabul etmiş, fakat seçim öncesinde silahlı birliklerini Trablus’a alınması şartını ileri sürmüştür. Ayrıca seçimlerin istenen sonucu vermemesi halinde (kendisinin seçilememesi) geçerli olmayacağını savunmuştur. Şubat 2019’da Abu Dabi’de BM öncülüğünde Sarrac’la görüşmesinde yine ateşkesi ve seçimleri kabul etmiş, bu amaçla Almanya’da bir konferans yapılması planlanırken ve BM Genel Sekreteri konuyu Trablus’da yerinde ele almaktayken kente saldırı başlatmıştır. Bu tavırlarından karşı tarafla görüşmeleri taktik amacıyla yaptığı, iktidara ve ülkeye tamamen sahip olma hedefinden asla şaşmadığı anlaşılmaktadır. Yani güvenilir değil, diktacıdır.
TÜRK SOYLULARA KARŞI ETNİK TEMİZLİK VE TÜRKİYE’YE OLAN DÜŞMANLIĞI
Terörle mücadele olarak çarpıtıp sunduğu ve bizi yakından ilgilendiren bir siyaseti bölgesindeki (Doğu bölgesi: Bingazi, Tobruk) Türk soylulara karşı nefret dili kullanması ve etnik temizliğe başvurmasıdır. Bu siyaset, yağmalar, öldürmeler ve tehditler sonucu doğudaki Türk soyluların (genellikle Misratalılar) tamamı bölgeyi terk etmiş durumdadırlar. Bu yolla Bingazi’den göç ettirilenlerin sayısının 100 bine vardığı bildirilmektedir. Hafter bu siyasetini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına da teşmil etmiş ve doğuyu Türk vatandaşlarına yasaklamış, gelecekleri tutuklayacağını ilan etmiştir. Türk soylulara düşmanlığının nedeni Kaddafiyi düşüren, bugün de Trablus’daki rejimi ayakta tutan asil gücün, Libya’da Türk asıllı olarak görülen Misaratalı milisler olmasıdır. Ayrıca, Türkiye’yi siyasal İslamın hamisi olarak suçlayıp, bunun üzerinden de demokratik siyaset yapmakta olan Türklere ve Türk soylulara düşmanlık etmektedir.
HAFTER’İN HAVA GÜCÜ
Hafter’in askeri başarılar hava gücüne dayanmaktadır. Bu hava gücü Mısır ve BAE tarafından sağlanmıştır. Kaddafi sonrasında Libya’da kullanılabilir savaş uçağı bulunmamaktaydı. Uzun menzilli savaş uçağı ise hiç yoktu. Hafter’in hava gücünün şehirleri, bu arada sivilleri günlerce, hatta aylarca bombalaması, ancak hiç tepki görmemesi dikkat çekmektedir. Bingazi ve Derne bu şekilde harap olmuştur ve çok sivil ölmüştür. Şimdi de Trablus sürekli havadan bombalanmaktadır.
“TÜRKİYE LİBYA’DA PASİF KALIRSA BAŞA DÜŞMANLARIMIZ CESARETLENİR”
Hafter kuvvetleri tamamen dış güçlerin kontrolüne girmiştir ve artık iç siyasi muhalifler olarak görülemez. Dışarıdan aldıkları yoğun destek ve emirle saldırgan ve uzlaşmaz bir tavır içindedirler. Diğer taraftan Türkiye’ye bağlı meşru yönetim ve dost halk, ağır saldırı ve yok edilme tehdidi altındadır. Bu yüzden Türkiye’den medet ummaktadır. Türkiye eğer Libya’da pasif davranırsa, bu zayıflık olarak algılanır. Dışarıda gücümüz ve algımız aşınır. Ne güvenirliliğimiz ne de dostumuz kalır. Sonuç olarak, dış politikamız, ulusal gücümüz ve savunmamız zayıflar. Olası başka saldırganlar cesaretlenir.
“DURUM 1974 BARIŞ HAREKATI ÖNCESİ KIBRIS’DAN FARKSIZDIR”
Trablus yönetiminin ana gücünü oluşturan Misrata devrimcilerinin ellerinde Kaddafi döneminden kalma ağır silahlar, özellikle de tanklar bulunmaktadır. Ancak hava güçleri ve dış destekleri yoktur. Kayda değer dış destekleri olarak bir tek Türkiye ve Katar sayılabilir. Katar’ın askeri gücü bulunmamakta ve onlarda Suudi Arabistan ve BAE tarafından 2017 yılından beri uygulanmakta olan abluka nedeniyle kendi derdine düşmüştür. Türkiye de uzun süre kendinden yana olanlar ile karşı olanları bir tutmuş ve dişe dokunur bir şey yapmamıştır.
Misrata’daki dost güçler Hafter hava kuvvetlerinin kente saldırıları ile THY uçuşlarının tehdit edilmesi karşısında bizden hava savunma sistemleri istemişler, ancak bu sağlanamamıştır. 2019 Nisan ayında Trablus’a yönelik son Hafter saldırısının başlamasıyla tutumumuzun değiştiği ve savunma yardımımızın arttığı anlaşılmaktadır.
Trablus’daki hükümet, BM gözetiminde, her iki tarafın uzlaşması ve katılımıyla kurulmuş bir ulusal uyum idaresidir ve Libya’nın uluslararası tanınırlığı olan meşru yönetimidir. Silahlı saldırıya ve işgale uğramıştır. Hafter mütecaviz, GNA hükümeti mağdurdur. BM şartına göre saldırıya uğrayana savunma yardımında bulunmak meşrudur. Uluslararası Adalet Divani 1986 Nikaragua Kararıyla, meşru bir devlet yönetiminin silahlı saldırıya uğradığını ilanla askeri yardim istemesi halinde, müşterek savunmanın gerekli ve geçerli olduğunu teyit etmiştir. Bu durum simdi Libya örneğinde gerçekleşmiştir.
Ayrıca Hafter güçleri, karşı tarafın hava gücü ve savunma sistemi olmamasından istifadeyle, sürekli kentleri bombalamaktadır. Şehirlerin bombalanması ve sivillerin ayırımsız hedef alınması bir savaş suçudur. Uluslararası toplumun ve diğer ülkelerin sivilleri koruma yükümlülüğü bulunmaktadır.
ASKER GÖNDERME
Türkiye’ye karşı düşmanca tavrı kesinleşen saldırgan Hafter’in dengelenmesi ve Türkiye karşıtı emperyal güçler ile bölgesel taşeronların Libya’yı ele geçirmesinin önlenmesi için Trablus’taki meşru yönetime savunma yardımı yapmak hayatidir. Bu Trablus’taki sivil halkın korunması için de elzemdir.
Trablus Hükümeti tarafında yeterli savaşçı bulunmaktadır. Bunların eksiği savunma malzemesi ve teknolojileri ile bunlar konusunda uzman olan ekiplerdir. Dolayısıyla, muharip birlik gönderilmesine ihtiyaç olup olmadığı ve bunun etkili olup olmayacağı bilahare değerlendirilebilecek bir husustur.