Roma İmparatoru Julianus (İS.361-363) Tarafından kurulmuş olduğu ve kentin adının da, İmparatorun annesi Basilina’dan geldiği bilinmektedir. Basilinopolis, Basilina Kenti anlamına gelmektedir. İlkçağ kenti Basilinopolis’in yeri, Orhangazi’den gemlik yönüne 5 km. mesafede bulunan Çeltikçi Köyü’nün bulunduğu alandır.
Kentin tarihçesi hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır.
Bugünkü köyün içerisinde bulunan yazıtlı bir lahit parçasından başka, İlkçağ kentinden günümüze herhangi bir kalıntı ve buluntu gelememiştir.
Çeltikçi Köyü ve çevresindeki yerleşimler geçen yazılarımız da bahsettiğimiz Ilıpınar Höyüğüde yer almaktadır. İlk çağlardan beri bölgemizin yerleşim alanları olduğu mutlaktır.
Karsak ve Göle doğru kalıntıların olması bölgenin geniş bir alanı kapladığı var sayımlarını öngörmektedir. Göldeki antik iskele kalıntısı ticaret ve askeri amaçlarla canlı tutulduğunu göstermektedir.
Bitinya Devleti zamanın güçlü devletlerinden biriydi.
Basilina, Roma’lı bir prensesti. Sonra Julius Constantius’un ikinci eşi oldu. Aynı zamanda imparator Julianus’un da annesiydi.
Ellerinde kilise kayıtlarından başka belge bulamayan sözde tarihçilerimiz eldeki bilimsel kazı verilerini görmezler, gördükleri her taşı,resmi, figürleri ya Ermenilere yada Rumlara atfederler. Oysa ki Sanat tarihçilerimiz, Arkeologlarımız yetişmiş hali hazırda uzman araştırmacılarımız var.
Üniversitelerimizin tarih,arkeoloji, Türkoloji, Sanat tarihi bölümlerinden mezun alanlarında yetişmiş bilim insanlarımız var. Ayrıca konusu gelmiş iken Malum Orhangazi’li Ordinaryüs Tarihçimiz Raif Kaplanoğlu’nun biliyorsunuz Bitinya diye bir kitabı var. Soruyorum şimdi O kitaptaki bilgileri kimden aldı?…
Neyin karşılığında aldı?..
Merkezi Atina’da olan bu dernek Yunan Devleti ile bağı nedir?
Yunanlara ne verdi?
KÜÇÜK ASYA DERNEĞİ NE İŞLER YAPIYOR.
Merkezi Atina’da olan bu dernek Avrupa Birliği fonlarının desteği ile Vakıf hüviyetine büründüğünü son olarak yaptığım araştırmalar sayesinde öğrendim. Yunan işgalinde ilçemizde bir çok katliama imza atan Yunanlar, Büyük Taarruz ile yedikleri Türk tokadını asla unutmadılar, 100. Yıl kutlamalarında Bursa’da konuşma imkanı bulan Yunan araştırmacı Atatürk ve Cumhuriyet’e olan kinini kusmuştur. Yunan araştırmacı olduğunu söyleyen bu kadına orada konuşma imkanı verenler şunu unutmamalılar ki Yunanistan’da Türk’üm demek suçtur. 1922 Kurtuluş Savaşı’nda yaşadıkları yenilgiyi büyük felaket olarak niteleyen Yunan ulusu Kültür Bakanlığı tarafından finanse edilen bu vakfın tarihçesinde herşeyi apaçık yazmaktadır.
Küçük asya derneği(Vakfı) internet sitesinden aldığımız bilgilerde şunlar yazıyor; “İşbirliği
Küçük Asya İncelemeleri Merkezi iki büyük savaş arasındaki yıllardan başlayarak Melpo ve Oktavios Merlie Vakfı şekli altında sorumluluk bilincine sahip olarak Yunan kültür ve tarihinin çok önemli noktalarından biri olan Anadolu’yu yakından tanıtma doğrultusunda araştırma çekirdeği olarak hizmet vermiştir. Küçük Asya İncelemeleri Merkezi bir yandan bilimsel bir diyaloga katkıda bulunurken öte yandan yurtiçi ve yurtdışı araştırma kurumlarıyla işbirliği yaparak Anadolu’yla ilgili bilimsel araştırmalara önayak olmaktadır. Bu işbirliği konferans, panel ya da seminer şeklinde olabilirken bilimsel incelemeri yayınlama ya da uluslararası uzman alışverişine yardımcı olma (ziyaretçi araştırmacı) şeklinde de olabilmektedir.”
Yani içimizden devşirebildikleri kişiler aracılığı ile Anadolu’da araştırmalar yaparak kendi tezleri doğrultusunda Avrupa ve Başka ülkelerde Megali idealarını savunuyorlar. Karadeniz’de ve Marmara’da Hatta iç Anadolu ve civarında farklı adlar altında yeni tarih tezleri üretmeye çalışan bu girişimleri büyük dikkat ile izliyoruz.
Uludağ üniversitesinde sanat tarihi, tarih, Arkeoloji alanlarında çalışmalar yapan hocalarımızın dikkatli olması gereken konuların başında özellikle Yunan kökenli araştırmalar sıkı denetlenmelidir.
Cumhuriyetimize ve Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü her fırsatta eleştiren bu denize döktüklerimizin torunlarına hadlerini bildirmelilerdir.
Küçükasya Vakfı’na karşı akademik alanlarda cevap verecek tez ve çalışmalar ile karşılarında dim dik durmak bizim aslı görevimizdir.
Yazımın başında belirttiğim Basilinopolis şehri Orhangazi’de yediden yetmişe bilinen bir tarihi gerçektir. Deprem fay kuşağı üzerinde bulunan ilçemiz sayısız depreme tanık olmuştur. Gerek Heredot tarihi, gerekse arkeolojik kazı verileri, gerekse diğer kayıtlarda ilçemizde Tarihin ilk dönemlerinden süre gelen yerleşimler mevcuttur. Bölgesinde köklü yerleşimler bulunan ilçemizde yapılacak olası başka çalışmalarda daha çok bulgular elde edeceğimizden hiç kuşkum yoktur.
Yabancı araştırmacılar turist kılığında ilçemizde gezdiklerine şahit olmaktayız. Anadolu’nun bir çok yerinde Turist kılıklı gelen araştırmacılar Ani harabelerinden tutun Kapadokya, Sivas, Eskişehir, Bursa Uludağ, Manisa Spil dağı ve daha sayamadığım yerlerde keşifler yapmaktalar…
Türkiye Cumhuriyeti devleti Kültür Bakanlığı dikkatine sunuyorum. İlerleyen günlerde Anadolu’da yapılacak sözde tarih çalışması hareketleri altından neler çıkacak hep birlikte göreceğiz.
MURADİYE CAMİİ RESTORASYON ÇALIŞMASI
Daha önce defaatle yazmıştım. Camii’nin tarihinin yanlış olduğunu, bu tarihi yazanların belgeleride ortaya koyması gerekiyor. Camiden çalınan orjinal minare tuğlaları nerde onu bulacaklarına uydurma tarih yazmakla uğraşıyorlar, Camii Tuğlasını çalan zamane müslümanları bir yanda Camii’nin tarihini yalan yanlış yazanlar bir yanda. Kendim bizzat gidip mahalle sakinleri ile sohbetler yaparak tarihin derinlerine yolculuk yaptık.
Mahalle sakinleri 1993 1994 senelerinde camiinin bir tamiratı esnasında minareden çıkan tuğlalardan bahsettiler. Bu tuğlalarda 1700 lü yıllarda Sultan 3. Osman han diye yazıların çıktığını anlattılar…
Ancak bu tuğlalar bir kaç aklı evvelin çaldığını söylediler
Bizde bu bilgiler ışığında yola çıkarak caminin tarihini çıkarmaya çalıştık.
3. Osman Han’ın Tahta çıkması ve inmesi 3,4 yıl sürüyor. Tarihçilerin verdiği bilgiye göre kuyruk sokumundaki ur nedeni ile vefat ettiği bilgileri var. Ayrıca İstanbulda bilindiği kadarı ile 3,4 cami yaptırmış bu kısa saltanat süresinde o devirde bu kadar cami yaptırması bize Muradiye Camiinide onun yaptırdığı düşüncesini veriyor. Yani anlayacağınız kapıda ki geçen sene dikilen levha uydurmadır.
Vakıflar ile bizzat görüşmem de aslına uygun olarak yani ek olarak sonradan eklenen yer yıkılacak dendi. Bu vesile ile Orhangazi’mize ve Muradiye mahallemize hayırlı olsun…
TÜRKİYE’DE DEPREM GERÇEĞİ
Geçtiğimiz Hafta Gemlik açıklarında olan deprem ile haftaya başladık. Naci Görür hoca her seferinde bizi uyarıyor, ancak gerek yerel yönetimler, gerekse Hükümet vatandaşı için gerekli önlemleri almıyor. İlçe encümeninden parti yöneticilerine ve belediye başkanına kadar bir dönem daha kazanmak için resmen seçimle yatıyor, seçimle kalkıyor…
Geçen haftalarda Toki 4. Etapta ki sorunları yazmıştık. Yazımız ses getirmesine getirdi. Ancak malum çevrelere yakın kişiler bizi yönetimi yıpratma çabasında olmak ile itham ettiler, Oysa ki Eleştirdiğim Muhtar çok yakın akrabam, Yine eleştirdiğim Ak parti ilçe encümeni kapı komşum. Hâl bu iken benim menfaat gözetmediğimi sorumlu bir vatandaş olarak bunları yazdığımı anlaması gerekirdi.
TOKİ’de blok yöneticiliğimde hiç bir menfaatim yok. Hem aidat ödüyorum, hemde beş kuruş ücret almıyorum. Huzur hakkı yetiştiremediğimiz zatlar maaşlarına zam yapma peşinde olduğu gerçeğini görmezler.
30 bin Türk Lirası maaş almamız gerekiyor diyen kişi bizzat başkanın kendisi, ben bu konuları geçtimde, Toki 4. Etap zemini olası 7 şiddetinde bir depreme ne kadar dayanıklı, zeminindeki su kaynaması neye alamet???
Bodrumlar hem rütübet alıyor, hemde su alıyor.
Toki üstlenici firma neden apar topar gitti?
Bize kusurlu ürünmü sattılar? Mevcut başkan Yücel Maraba Toki’de ki sorunlar ile ne kadar ilgileniyor? Gazetede ki köşesinde siyasetten başka konuştuğu bir şey olmaması garip değil mi?
İlçemizin pek çok yeri depreme hazırlanmalı değil mi? Turist yolu altı ve üstü olası depremde nerede toplanacak? Siteler bölgesi ne yapacak? Seçim üzeri görmezden gelinen asıl mesele bu değil mi?
Allah göstermesin kara kışın içindeyiz.
Maraş depremi gibi bir deprem olsa ne yaparız? Emasya protokolünün yürürlülükten kaldırılmasının ne kadar yanlış bir şey olduğunu hepimiz gördük.
Depremin ardından kaç gün boyunca canlı bedenler çıktı hepimiz hatırlıyoruz.
Bu vesile ile obak, mak, afad olası bir depremde ne kadar yeterli olacağı halen şüphelidir. Bu sebebten maraş depreminden ibret alıp tatbikat yapılması, binaların yeterliliği, dayanıklılığı araştırılmalıdır. Önlemler alınmaz ise çok can kaybı olabilir.
Allah göstermesin.
Bursa ilimizin depreme uzak olmadığını hepimiz biliyoruz.
1855 Büyük Bursa Depremi’nde İstanbul’dan Bursa’ya yardım ulaşmaz iken İngiltere’nin yardım gemisi Mudanya açıklarında demirlemiş, Padişah Efendimiz Aylar sonra Bursa’ya yardım ulaştırabilmiştir.
Günümüz teknolojisi her ne kadar gelişmişte olsa Maraş depreminde yaşanan kargaşa ortadadır. Bundan mütevellit Peygamber Efendimizin dediği gibi Deveni sağlam kazığa bağla. Tedbir bizden takdir Allah’tandır.
Mukadderat diye işin içinden çıkmak işin kolay olan tarafıdır. Misal olarak üç senedir arızalı olan asansör için gittiğim Belediye’de asansörün bakım süresi geldiğini öğrendim.
Üç senedir mavi etiketli olan asansör bir hafta içinde Yeşil etiket onayı aldı.
Demek ki isteyince oluyormuş…
Velhasılı kelâm uzun lafın kısası;
“Ne beyan-i hale cu’ret, ne figana takatim var.Ne reca yi vasla gayret, ne firaha kudretim var.”
Ne halimi anlatmaya, nede bağırmaya takatim var.Ne kavuşma isteğine gayret, ne ayrılığa gücüm var.
Varın gerisini siz anlayın.
Haftaya buluşuncaya dek esen kalın….
İlhan Erdem