Doğu Türkistan üzerine o kadar yazı yazıldı. Söz söylendi ki artık bazı şeyler beni hiç şaşırtmıyor, Hatta daha önce Edebiyat defteri sitesinde ki bloğumda yazmıştım. Doğu Türkistan’ı Çin’e kurban edeceğiz diyen sözde aydınlarımız olmuştu. Şirzat Aga’nın vefatının seneyi devriyesi gününde yazı yazmaya karar verdim. Hiç ilgi alakası olmayan kişilerin Doğu Türkistan diye masallar anlatmalarına, yazılar yazmalarına, hatta yürüyüş, nümayiş düzenlemelerine hiç şaşırmıyorum. Bilakis gururlanıyorum. Bir de dava adamı edaları ile gezmelerine acı acı gülüyorum. Demek ki çok güzel bir şey yapmışız, Doğu Türkistan’ı insanlara güzel anlatmışız, yalnız ben eksik anlatılan bir şeyler var diyorum. Yazımın ilerleyen kısımlarında değineceğim.
HAKAN FİDAN’IN ÇİN TEMASLARI
Doğu Türkistan Türk Dünyasının ve Türk milletinin kanayan yarası olmaya devam ediyor, Hakan Fidan’ın Çin temasları sırasında Sokakta ki görüntüleri basına servis edildi.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın temaslarında her iki tarafın karşılıklı olarak üslup ve kullandıkları dilde seçici olmaları ilerisi için dikkatli adım atmak istediklerinin göstergesidir. Dış basında yer bulan haberlerde özellikle Hakan Fidan’ın Urumçi ve Kaşgar ziyaretlerine vurgu yapıldı. İngiliz basınında yer alan haberlere göre ; 2012’den bu yana Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne ziyaret etmesine izin verilen ilk en üst düzeyli Türk yetkili oldu. Bu gelişme ve Pekin’de yapılan açıklamalar, iki ülke arasındaki en önemli siyasi sorunun geride bırakıldığı değerlendirmelerine neden oldu.
DOĞU TÜRKİSTAN NEDEN BU DURUMDA?
Doğu Türkistan neden bu durumda diye herkes soruyor eminim. Uzun yıllardan bu yana Doğu Türkistan siyasetimiz maalesef bilimsel evrede yalnız bırakıldı. Osmanlı döneminde verilen devlet desteği Cumhuriyet döneminde yeterli olamadı. Üniter devlet yapısı ve yeni sistemlerde dış Türklerin hepsine sahip çıkacak irade sergileyemedik. Sınır birliğimiz olmayan coğrafyalarda zülme uğrayan soydaşlarımıza el uzatamadık. Bizim el uzatamadığımız yerlere bazı tarikat, cemaat ve örgütler gitti. El Kaide, Taliban, gibi örgütlerin üyeleri arasında gözüken Türkmen katılımcılar istihbarat raporlarına yansıdı. Bugün bile Dağıstan, Afganistan, Türk Cumhuriyetlerinde İşid benzeri Vahhabi selefi akımları görmek rastlantı değil maalesef…
RABİA KADİR NEDEN TÜRKİYE’YE GELMİYOR?
Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabia Kadir’e vize verilmemesi neden? Türkiye’de yaşayan bir çok Uygur Türkleri var iken Rabia Kadir’in Amerika Birleşik Devletleri’nde Virginia’da yaşaması ne kadar etiktir. Doğu Türkistan davası çoluk çocuğun elinde maskara olmuştur. Rabia Kadir Türkiye’ye alınmaması gündemden unutturulup gitti. Üzeri kapanan bu dış Türkler meselesinde Hakan Fidan’ı Urumçi ve Kaşkar’a götüren güç neydi?
Zaten hali hazırda zülme maruz kalan Uygurlar açık hedef olmuyor mu?
Türkiye’de gezen Çinliler ne işler yapıyor?
Bandırma ve Aksaray’da Çinlilere kim niçin proje verdi?
Bize verilen bir proje var mı Çin’de?
Yeni dünya düzeninde daha yeri belli olmayan ülkemizin kaderine imza atanlar neleri ön görebiliyor? Bu bağlamda Rabia Kadir gibi kanaat önderlerinin ülkemizde olması gerekmiyor mu?
Sahi Çinli mevkidaşı ile Sayın Hakan Fidan ortaklaşa düzenlediği basın toplantısında ki havayı hepimiz izlemişizdir. Poliyannacılık oynar gibi bir hava yokmuydu? Çin dış pazarlarda yer bulur iken dışardan ithalata dayalı bir sistem ile ne ihraç edeceğiz.
İç piyasa ve dengeleri altüst eden Çin mallarına bir düzenleme yapılması gerekmiyor mu? Uzun lafın kısası Çin tehlikesi ve tehdidine karşı Rusya bile tedbirler alır iken biz daha ne kadar izleyeceğiz? Yazımın başında değindiğim konuların ışığında Baştan sona Doğu Türkistan davasında bir değişiklik yapılması elzemdir. Kişiler, argümanlar, Yeni dünya düzeninde var olmak istiyor isek yeni strateji ve değişim gerekmektedir. Yoksa Rahmetli Kazım Mirşan hocanın dediğine geleceğiz.
Prof Dr. Kazım MİRŞAN hoca şöyle Demişti;
Uygur Türkleri asimile olacağından korkuyorum.
Bunu daha o yıllarda gören Kazım Mirşan hocanın vefatı sonrası asimilasyon politikaları hızla arttı. Çin Halk Cumhuriyeti ülke dışında gerek askeri gerekse sivil iştirakleri vasıtası ile yayılmacı politika izlemeyi hızlandırdı. Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk dış Türkler ve özellikle Türk dünyası için söylediği şu söz çok anlamlıdır.
(‘‘Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İste o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür… İnanç bir köprüdür… Tarih bir köprüdür… Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını beklememeliyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekir.”
29 Ekim 1933, Çankaya Köşkü)
Bu vesile ile Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Yöneticileri dış Türkler konusunda yeni taktik ve stratejiler ile asimile olma tehlikesi ile karşı karşıya olan Uygur Türkleri, Kerkük Türkleri ve diğerleri konusunda yeni çözüm yolları bulmak zorundadır. Türk kanaat önderleri ve Milli manevi dinamikleri harekete geçirmek en başlıca vazifeleridir.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin Urumçi, Barın, Gulca, Hoten, Yarkent katliamlarında şehit olan Soydaşlarımızın ruhları şâd olsun. Mekanları cennet olsun. 5 Temmuz gelir iken Filistin’de ki çocuklar üzerinden timsah göz yaşları dökenler siyaset yapanlar, Doğu Türkistan içinde gece düzenleyecekler mi? Çok merak ediyorum… Vesselâm…
Mahlasa gerek yoktur, Ricaül Gayb’ın erenleri işini bilir. Mirasına ve Misyonuna sahip çıkamayan Devlet’te Millet’de ağır terbiyeden geçer.
Haftanız ve gününüz güzel Hızır Nebi ve Ricaül Gayb erenleri yoldaşınız olsun…
Tanrı Türk’ü Korusun.