Kitaplarda bir anektod anlatılır. Bu anektoda göre milli mücadele döneminde bir köylüye neden milli mücadele ordusuna katılmadığı sorulur. Köylü de tarlalarının sınırlarını göstererek düşmanın kendi tarlalarının sınırlarına gelene kadar savaşının başlamayacağını söyler. Bu durum o dönem için gayet anlaşılır bir şeydir. Çünkü köylü için vatan kavramı kendi yaşadığı yer ile sınırlıdır ve devlet onun için sadece vergi ve askerlik demektir. Köylü, köyünde doğar, büyür ve ölürdü. Payitahtta veya ülkenin başka yerinde yaşanan gelişmeler onu çok etkilemezdi. Kendi eylemleri dışında ortaya çıkan gelişmelerin etkisini sadece vergilerin artışı ve askere alınması (erkekler) ile hissederdi. Bu durumun bir başka örneği klasik Rus romanlarında da görülür. Örneğin Tolstoy, Savaş ve Barış isimli kitabında iki farklı Rus İmparatorluğu’nu anlatır. Bir tarafta Rus Ordusu, Fransa İmparatoru Napolyon ile savaşırken diğer tarafta Rus soyluları Moskova ve St. Petersburg şehirlerinde şatafatlı günlük hayatına devam ederdi. Yaşanan savaş, onların yaşadığı yere gelene kadar soyluları çok da etkilemezdi. Yani istisnaları olmakla beraber her koyun kendi bacağından asılırdı. Fakat dünya değişti, küreselleşti popüler ifadeyle küçük bir köy haline geldi. Günümüzde bırakın yaşadığınız ülkedeki bir savaşın sizi etkilememesini, yaşamadığınız, hiçbir zaman gitmediğiniz ve gitmeyeceğiniz bir kıtadaki, ülkedeki savaş sizi birçok açıdan etkileyebilir. Bu durum sadece savaşla da sınırlı değildir. Türkiye gibi serbest piyasa ekonomisinin hakim olduğu bir ülkede yaşıyorsanız başka ülkede ortaya çıkan bir ekonomik kriz sizi işsiz bırakabilir, Ukrayna’da yaşanan nükleer felaket nedeniyle kanser olabilir ve Çin’de ortaya çıkan bir hastalık nedeniyle hayatınızı kaybedebilirsiniz. Yani artık her koyunun kendi bacağından asıldığı bir dönem bitmiş, başka koyunlar yüzünden maddi/manevi kayba uğrayabilen bir birey haline gelmişsinizdir. Sadece bir ailenin üyesi, bir coğrafi bölgenin temsilcisi, bir ülkenin vatandaşı değil çeşitli dinden, mezhepten ve milliyetten oluşan bir toplumun üyesi haline gelmişsinizdir. Bu toplum, risk toplumudur.
Risk toplumu, Alman sosyolog Ulrich Beck’in bir tanımlamasıdır. Ona göre risk toplumunda, riskler, tehlikeler küreselleşmiştir ve bu risklere, tehlikelere sebep olanların kim olduğu önemli olmadan herkes etkilenebilmektedir. Risklerin, tehlikelerin küreselleştiğine dair son örnek Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan koranavirüs(Covid-19)’tür. Koronavirüs,ortaya çıktığı günden itibaren başta insan sağlığı olmak üzere ekonomi ve dünya siyasetini olumsuz yönden etkilemiştir. Hem Türkiye’de hem diğer ülkelerde bu virüs nedeniyle binlerce insan işsiz kalmış, binlerce insan da hayatını kaybetmiştir. Bu süreçte devletler olaya müdahale etmek zorunda kalmış ve bu virüs salgınını durdurmak için bazı önlemler almıştır. Aslında sürecin ilk başında bütün devletler başarısız bir sınav vermiş, bu salgın da kolayca yayılmıştı. Özellikle ABD ve AB’nin önde gelen ülkeleri süreci o kadar kötü yönetmişti ki Türkiye süreci iyi yönettiğini zannetmişti. Aslında Türkiye’de süreç o kadar iyi yönetilmemişti. Fakat bu sürecin kötü yönetilmesinde devlet tek başına sorumlu değildir. Özellikle toplumun bu konuya yeteri kadar hassasiyet göstermemesi, devletin belirlediği emniyet tedbirlerine uymaması salgının kontrol altına alınmasına engel olmuş, binlerce insanın hayatına kaybetmesine sebep olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti devleti hükümetinin koronavirüs konusunda uyguladığı yanlış politikalara değinmek bu yazının amacı değildir. Bu yazının amacı risk toplumunun üyeleri olan bizlere sorumluluklarımızı hatırlatmaktır. Bu sorumluluk, genelde insan hayatına saygılı olmak koronavirüs özelinde de emniyet tedbirlerine uymaktır. Daha önce de ifade edildiği gibi dünyanın küçük bir köy haline geldiği ortamda, özellikle bazı konularda, “hayat, benim hayatım kimse karışamaz” diyemeyiz. Başkalarının sorumsuzlukları nedeniyle sevdiklerimizi hatta kendi hayatımızı kaybedebiliriz. Aynı şekilde bizim sorumsuzluğumuz nedeniyle sevdiklerimiz ve hayatta hiç tanışmadığımız insanlar hayatlarını kaybedebilir. Böyle bir toplumsal gerçeğin olduğu bir ortamda bir insanın hala emniyet tedbirlerine uymaması onun ya aptal ya kötü niyetli biri olduğunu gösterir. Bunlardan hangisi olduğunu tedbirlere uymayanlar kendi belirlesin.